ve top güllesinden yetmiş defa sür’atli hareket ettikleri
hâlde, intizamını bozmuyor, birbirine çarpmıyor, sön-
müyor, yanmak maddeleri tükenmiyor. okuduğunuz
kozmoğrafyanın dediğine göre, küre-i arzdan bir milyon
defadan ziyade büyük ve bir milyon seneden ziyade ya-
şayan ve bir misafirhane-i rahmaniyede bir lâmba ve so-
ba olan güneşimizin yanmasının devamı için, her gün
küre-i arzın denizleri kadar gaz yağı ve dağları kadar kö-
mür veya bin arz kadar odun yığınları lâzımdır ki, sön-
mesin. Ve onu ve onun gibi ulvî yıldızları gaz yağsız,
odunsuz, kömürsüz yandıran ve söndürmeyen; ve bera-
ber ve çabuk gezdiren ve birbirine çarptırmayan bir ni-
hayetsiz kudreti ve saltanatı, ışık parmaklarıyla gösteren
bu kâinat şehr-i muhteşemindeki dünya sarayının elekt-
rik lâmbaları ve idareleri, ne derece o misalden daha bü-
yük, daha mükemmeldir, o derecede, sizin okuduğunuz
veya okuyacağınız fenn-i elektrik mikyasıyla, bu meş-
her-i azam-ı kâinatın sultan’ını, Münevvir’ini, Müdeb-
bir’ini, sâniini o nuranî yıldızları şahit göstererek tanıttı-
rır, tesbihatla, takdisatla sevdirir, perestiş ettirir.
Hem meselâ, nasıl ki bir kitap bulunsa ki, bir satırında
bir kitap ince yazılmış; ve her bir kelimesinde ince ka-
lemle bir sure-i kur’âniye yazılmış. gayet manidar ve bü-
tün meseleleri birbirini teyit eder ve kâtibini ve müellifini
fevkalâde maharetli ve iktidarlı gösteren bir acip mec-
mua, şeksiz, gündüz gibi, kâtip ve musannifini kemalâ-
tıyla, hünerleriyle bildirir, tanıttırır,
(1)
*G n
?n
QÉn
H ,*G n
ABÉ n
°TÉn
e
cümleleriyle takdir ettirir; aynen öyle de, bu kâinat
AsA-yı MûsA
M
eYve
R
isalesi
| 43 |
alTInCI mesele
yük kâinat sergisi.
mikyas:
ölçek.
misafirhane-i rahmaniye:
Rah-
man olan Allah’ın kullarını geçici
olarak bulundurduğu misafirhane
olan dünya.
misal:
benzer, örnek.
musannif:
tasnif eden, en güzel
şekilde derleyip düzenleyen.
Müdebbir:
tedbir alan, tedbirli, her
şeyi önceden düşünen.
müellif:
eser telif eden, yazan.
Münevvir:
tenvir eden, nurlandı-
ran, aydınlatan.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver.
perestiş:
tapma, aşırı derecede
sevme, meftunluk.
saltanat:
sultanlık, padişahlık, hü-
kümdarlık.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
sultan:
padişah, hükümdar.
sure-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın suresi.
sür'at:
hız.
şehr-i muhteşem:
ihtişamlı şehir.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
takdisat:
takdisler, Allah’ın her ba-
kımdan kusursuz ve eksiksiz oldu-
ğunu bildirmeler.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı Hak-
kın bütün noksan sıfatlardan uzak
ve bütün kemal sıfatlara sahip ol-
duğunu ifade eden sözler.
teyit:
doğrulama, doğru çıkarma,
destekleme.
ulvî:
yüksek, yüce.
ziyade:
çok, fazla
1.
Allah dilemiş, ne güzel, ne mübarek yaratmış!
acip:
tuhaf, hayerette bırakan.
arz:
yer, dünya.
fenn-i elektrik:
elektrik ilmi.
Gayet:
son derece.
hüner:
marifet, bilgililik, usta-
lık, maharet.
idare:
bir işi yürütme, çekip
çevirme.
iktidar:
güç, idareyi elinde bu-
lundurma.
intizam:
düzenlilik, düzgün-
lük.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, bütün âlemler,
varlıklar.
kâtip:
yazan, yazıcı.
kemalât:
faziletler, kemaller,
olgunluklar, mükemmellikler.
kozmografya:
astronominin,
matematik ve fiziğin yalnız te-
mel kavramlarından yararla-
narak en belli başlı olayları ele
alan dalı.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
maharet:
mahirlik, ustalık.
manidar:
nükteli, ince manalı.
mecmua:
tertip ve tanzim
edilmiş şeylerin hepsi, koleksi-
yon.
meselâ:
örneğin.
mesele:
önemli konu.
meşher-i azam-ı kâinat:
bü-