olan bir ordunun mu’cizekâr bir kumandanı, tek başıyla
bütün o ayrı ayrı milletlerin ayrı ayrı erzaklarını ve çeşit
çeşit eslihalarını ve elbiselerini ve cihazatlarını, hiçbirini
unutmayarak ve şaşırmayarak verdiği o acip ordu ve or-
dugâh, şüphesiz, bedahetle, o harika kumandanı göste-
rir, takdirkârâne sevdirir. Aynen öyle de, zemin yüzünün
ordugâhında ve her baharda yeniden silâh altına alınmış
bir yeni ordu-yı sübhanîde, nebatat ve hayvanat millet-
lerinden dört yüz bin nev’in çeşit çeşit elbise, erzak, es-
liha, talim, terhisleri gayet mükemmel ve muntazam ve
hiçbirini unutmayarak ve şaşırmayarak bir tek kuman-
dan-ı azam tarafından verilen küre-i arzın bahar ordugâ-
hı, ne derece mezkûr insan ordu ve ordugâhından büyük
ve mükemmel ise, sizin okuyacağınız fenn-i askerî mik-
yasıyla dikkatli ve aklı başında olanlara o derece küre-i
arzın Hâkim’ini ve rabbini ve Müdebbir’ini ve kuman-
dan-ı Akdes’ini hayretler ve takdislerle bildirir ve tahmit
ve tesbihle sevdirir.
Hem nasıl ki, bir harika şehirde, milyonlar elektrik
lâmbaları, hareket ederek her yeri gezerler; yanmak
maddeleri tükenmiyor bir tarzdaki elektrik lâmbaları ve
fabrikası, şeksiz, bedahetle, elektriği idare eden ve sey-
yar lâmbaları yapan ve fabrikayı kuran ve iştial madde-
lerini getiren bir mu’cizekâr ustayı ve fevkalâde kudretli
bir elektrikçiyi hayretler ve tebriklerle tanıttırır, yaşasın-
lar ile sevdirir. Aynen öyle de, bu âlem şehrinde, dünya
sarayının damındaki yıldız lâmbaları, bir kısmı, kozmoğ-
rafyanın dediğine bakılsa küre-i arzdan bin defa büyük
alTInCI mesele
| 42 |
M
eYve
R
isalesi
AsA-yı MûsA
acip:
tuhaf, hayerette bırakan.
âlem:
dünya, cihan.
bedahet:
açıklık, aşikâr, ispata ih-
tiyaç olmayacak derecede açıklık.
esliha:
silâhlar.
fenn-i askerî:
askerlikle ilgili bilgi,
askerlik sanatı ile ilgili ilim; askerlik
sanatı.
fevkalâde:
olağanüstü.
gülle:
top mermisi.
Hâkim:
herşeye hükmeden ve her
bir şeyi hükmü altında tutan.
harika:
olağanüstü.
idare:
bir işi yürütme, çekip çevir-
me.
iştial:
tutuşma, tutuşup yanma,
parlama, alevlenme.
kozmoğrafya:
astronominin, ma-
tematik ve fiziğin yalnız temel
kavramlarından yararlanarak en
belli başlı olayları ele alan dalı.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
Kumandan-ı Akdes:
en mukad-
des kumandan; Allah.
kumandan-ı azam:
en büyük ku-
mandan.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
mu’cizekâr:
mu’cizeli, mu’cize
hâlinde.
muntazam:
nizamlı, intizamlı,
düzenli ve düzgün biçimde.
nev:
çeşit, tür.
ordugâh:
ordu yeri, ordunun
barınıp konakladığı yer.
ordu-yı sübhanî:
her türlü ek-
siklik ve noksanlıktan uzak
olan Cenab-ı Hakkın ordusu.
Rabb:
besleyen, yetiştiren,
verdiği nimetlerle mahlûkatı
ıslah ve terbiye eden Allah.
seyyar:
gezici; gezen, dolaşan.
şek:
şüphe, zan, tereddüt; ak-
siyle birlikte iki ihtimalin eşit
derecede bulunduğu bilgi.
tahmit:
elhamdülillâh deme,
bütün övgünün ve hamdin
yalnız Allah’a ait olduğunu
söyleme.
takdirkârâne:
takdir edene
yakışır şekilde, takdir ederek.
takdis:
yüceltme, mukaddes
sayma, kudsî ve mübarek say-
ma.
talim:
eğitim, yetiştirme, öğ-
retme.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tebrik:
kutlama. uğurlu, hayır-
lı, mübarek olmasını dileme.
terhis:
izin verme, serbest bı-
rakma.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tut-
ma, Cenab-ı Hakk’ı şanına la-
yık ifadelerle anma.
zemin:
yer