Asâ-yı Mûsa - page 26

ve o iki kısım meşahir-i insaniyenin haberlerini aklen
kat'î bürhanlarla ve kuvvetli hüccetlerle –fikren ve man-
tıken– yakinî bir surette ispat ederek tasdik edip imza ba-
san milyarlar gelen geçen muhakkikler,
(HaşİYe)
müçtehit-
ler ve sıddıkînler, bilicma mütevatiren nev-i insanın gü-
neşleri, kamerleri, yıldızları olan bu üç cemaat-i azîme ve
bu üç taife-i ehl-i hakikat ve beşerin kudsî kumandanları
olan bu üç büyük ve âlî heyetlerin fermanları ile verdik-
leri haberleri dinlemeyen ve saadet-i ebediyeye giden
onların gösterdikleri yol olan sırat-ı müstakimde gitme-
yenler, yüzde doksan dokuz dehşetli tehlike ihtimalini
nazara almayan ve bir tek muhbirin bir yolda tehlike var
demesiyle o yolu bırakan, başka uzun yolda hareket
eden bir adam, elbette ve elbette vaziyeti şudur ki:
İki yolun, hadsiz muhbirlerin kat’î ihbarlarıyla en kısa
ve kolayı ve yüzde yüz cennet ve saadet-i ebediyeyi ka-
zandıranı bırakıp, en dağdağalı ve uzun ve sıkıntılı ve
yüzde doksan dokuz cehennem hapsini ve şekavet-i
daimeyi netice veren yolunu ihtiyar ettiği hâlde, dünya-
da iki yolun, bir tek muhbirin yalan olabilir haberiyle,
yüzde bir tek ihtimal tehlike ve bir ay hapis imkânı bulu-
nan kısa yolu bırakıp, menfaatsiz –yalnız zararsız olduğu
için– uzun yolu ihtiyar eden bedbaht, sarhoş divaneler
gibi dehşetli ve uzakta görünen ve ona musallat olan
ejderhalara ehemmiyet vermez. sineklerle uğraşıyor,
ikinCi mesele
| 26 |
M
eYve
R
isalesi
AsA-yı MûsA
HaşİYe:
o muhakkiklerden tek birisi
Risale-i Nur’
dur. Yirmi senedir en
muannit feylesofları ve mütemerrit zındıkları susturan eczaları meydan-
dadır. Herkes okuyabilir ve kimse itiraz etmez.
aklen:
akıl ile, akıl yolu ile, akıl ge-
reğince.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
bedbaht:
bahtsız, talihsiz, zavallı.
beşer:
insanlık.
bilicma:
icma ile, birden, ittifakla,
fikir birliğiyle.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cemaat-i azîme:
büyük ve kala-
balık cemaat, topluluk.
dağdağa:
gürültü, beyhude telaş
ve ıztırap.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
divane:
deli, aklı başında olma-
yan, budala, alık.
ecza:
eczacılıkta, ilâç yapmada
kullanılan çeşitli maddeler.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
ejderha:
korkunç ve hayalî bir
hayvan.
ferman:
emir, buyruk.
feylesof:
felsefe ile uğraşan, filo-
zof.
fikren:
fikir ile, düşünerek, zihnen.
haşiye:
dipnot.
heyet:
bir topluluğu meydana ge-
tiren kişilerin bütünü, komite.
hüccet:
delil.
ihbar:
haber verme, bildirme, an-
latma, duyurma.
ihtiyar:
seçme, tercih etme.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme.
itiraz:
kabul etmediğini belirtme,
karşı çıkma.
kamer:
Ay.
kudsî:
mukaddes, yüce.
kumandan:
komutan.
menfaat:
fayda.
meşahir-i insaniye:
insanların
meşhurları.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
muhakkik:
tahkik eden, ger-
çeği araştırıp bulan, bir şeyin iç
yüzünü inceleyerek vakıf olan.
muhbir:
haber veren, haberci.
musallat:
çok rahatsızlık ve-
ren, aşırı derecede sataşan.
müçtehit:
ayet ve hadislerden
şer’î hükümler çıkarabilen, ge-
rekli bütün ehillik şartlarına
sahip olan, geniş ve derin bilgi-
li din âlimi.
mütemerrit:
temerrüt eden,
inatçı, kötü fiilinde inatlaşan.
mütevatiren:
yalan üzerinde
birleşmeleri aklen mümkün
olmayan bir topluluğun nak-
lettiği haber tarzında, tevatür
yoluyla.
nazar:
bakış, dikkat.
nev-i insan:
insan türü, insa-
noğlu.
saadet-i ebediye:
sonu olma-
yan, sonsuz mutluluk.
sıddıkîn:
sıddıklar, doğru sözlü
olanlar, samimiyetle iman et-
miş olan ve bunun gereğine
tam olarak uyanlar.
sırat-ı müstakim:
hak yol, Al-
lah’ın gösterdiği hidayet yolu.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
şekavet-i daime:
sürekli bed-
bahtlık, sonsuz sıkıntı.
taife-i ehl-i hakikat:
hakikat
yolunda olanlar, gerçek yolun-
da olanlar grubu.
vaziyet:
durum.
yakinî:
şüphe edilemeyecek
derecede kesin bir şekilde.
zındık:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’ı inkâr eden,
imansız, münkir.
1...,16,17,18,19,20,21,22,23,24,25 27,28,29,30,31,32,33,34,35,36,...570
Powered by FlippingBook