kemalât-ı insaniyeye ve sanatın terakkiyatına hizmet
eden felsefe ve hikmet kısmı ise, kur’ân ile barışıktır.
Belki kur’ân’ın hikmetine hadimdir, muaraza edemez.
Bu kısma
Risale-i Nur
ilişmiyor.
İkinci kısım felsefe, dalâlete ve ilhada ve tabiat batak-
lığına düşürmeye vesile olduğu gibi, sefahat ve lehviyat
ile gaflet ve dalâleti netice verdiğinden ve sihir gibi hari-
kalarıyla kur'ân'ın mu’cizekâr hakikatleriyle muaraza et-
tiği için,
Risale-i Nur
ekser eczalarında mizanlarla ve
kuvvetli ve bürhanlı muvazenelerle, felsefenin yoldan
çıkmış bu kısmına ilişiyor, tokatlıyor; müstakim, menfa-
attar felsefeye ilişmiyor. onun için mektepliler
Risale-i
Nur’
a itirazsız, çekinmeyerek giriyorlar ve girmelidirler.
Fakat gizli münafıklar nasıl ki bir kısım hocaları bütün
bütün manasız ve haksız bir tarzda ehl-i medresenin ve
hocaların hakikî malı olan
Risale-i Nur
aleyhinde istimal
ettikleri gibi, bazı felsefecilerin enaniyet-i ilmiyelerini
tahrik edip, nurlar aleyhinde istimal etmek ihtimaline
binaen, bu hakikat
Asa-yı Mûsa
ve
Zülfikar
mecmuaları-
nın başında yazılsa münasip olur.
Said Nursî
* * *
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ªr
°SÉp
H
İmam-ı Ali radıyallahü Anh,
Celcelûtiye’
sinde pek
kuvvetli ve sarahate yakın bir tarzda risale-i nur'dan ve
ehemmiyetli risalelerinden aynı numara ile haber
aleyh:
karşı, karşıt.
Asa-yı Mûsa:
Bediüzzaman Said
Nursî’nin bir eseri.
binaen:
dayanarak.
bürhan:
delil, ispat, tanık, hüccet.
Celcelûtiye:
Peygamberimiz Re-
sul-i Ekrem’in (
ASM
) derslerine isti-
naden, aslı cifir ve ebcet hesabı ile
alâkalı olarak Hz. Ali (
RA
) tarafından
telif edilen Süryanîce bir kasidedir.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten ay-
rılmak, azmak, doğru yoldan ayrıl-
ma, azma, batıla yönelme.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
ehemmiyet:
önem.
ekser:
en çok, daha ziyade.
felsefe:
dine dayanmayan, haki-
kati bulamayan, hakikatlere sırt
çeviren, çelişkiler içinde bocalayan
düşünce sistemi.
gaflet:
gafillik, boş bulunma, ihti-
yatsızlık, dikkatsizlik.
hadim:
hademe, hizmetçi, hizmet
eden, işe yarayan.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek, sahici.
hikmet:
gaye, amaç.
ihtimal:
olabilirlik, bir şeyin olabil-
mesi mümkün olma, gerçekleşe-
bilirlik.
ilhad:
gerçek inançtan şaşma, sa-
pıtma, hak yoldan çıkma.
istimal:
kullanma.
itiraz:
bir fikri, hükmü veya duru-
mu kabul etmeyip çürütmeye kal-
kışma, karşı çıkma, karşı durma.
kemalât-ı insaniye:
insana ait
mükemmellik ve olgunluklar.
lehviyat:
nefsi azdıran oyun ve
eğlenceler.
mecmua:
kitap.
mektep:
eğitim ve öğretim kuru-
luşu, ilim ve irfan öğrenilen yer,
okul.
menfaattar:
menfaat ve fayda gö-
ren.
mizan:
ölçü.
muaraza:
birbirine karşı gelme.
mu’cizekâr:
mu’cizeli, mu’cize hâ-
linde.
muvazene:
iki şeyin eşit olma
hâli, denklik, denge.
münafık:
kalbinde küfrü gizle-
diği hâlde Müslüman görünen,
kâfirliğini gizleyerek Müslü-
man gibi davranan.
münasip:
uygun, yerinde.
müstakim:
doğru.
netice:
sonuç.
Radıyallahü Anh:
Sahabe ve-
ya İslâm büyüklerinin adı geç-
tiğinde söylenilen “Allah on-
dan razı olsun” manasında
dua. Tek erkek için söylenir.
Risale:
mektup.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sarahat:
sarihlik, açıklık, belir-
lilik.
sefahat:
yasak şeylere, zevk
ve eğlenceye aşırı derecede
düşkünlük.
tahrik:
bir kimseyi kötü bir iş
yapması için ileri sürme, kış-
kırtma.
terakkiyat:
ilerlemeler, geliş-
meler.
vesile:
bahane, sebep.
Zülfikar:
Hz. Peygamberin
(asm) Uhud Harbinde Hz. Ali’ye
(ra) hediye ettiği, ucu iki çatallı
meşhur kılıç, Zülfikar.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
mekTuplar
| 16 | AsA-yı MûsA