(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Bu acip asırda ehl-i iman,
Risale-i Nur
’a ve ehl-i fen
ve mektep muallimleri
Asa-yı Mûsa
’ya şiddetle muhtaç
oldukları gibi; hafızlar ve hocalar dahi
Zülfikar
’a şiddetle
muhtaçtırlar.
evet, meselâ i’caz-ı kur’âniye bahsindeki ekser ayetle-
rin medar-ı şüphe ve itiraz olmuş aynı yerlerde, i’cazın
lem'aları ve kur’ân’ın güzel nükteleri ispat edilmiş.
Umum Risale-i Nur Şakirtleri namına
Said Nursî
* * *
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
íu
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
A r
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ªr
°SÉp
H
(3)
Ék
ªp
F=Gn
O Gk
ón
Hn
G o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h $G o
ân
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ
r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Madem
Risale-i Nur
makine ile taammüm etmeye
başlamış ve madem felsefe ve hikmet-i cedideyi okuyan
mektepliler ve muallimler çoklukla
Risale-i Nur
’a yapışı-
yorlar; elbette bir hakikat beyan etmek lâzım geliyor.
Şöyle ki:
Risale-i Nur
’un şiddetle tokat vurduğu ve hücum ettiği
felsefe ise, mutlak değildir, belki muzır kısmınadır. Çün-
kü, felsefenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye ve ahlâk ve
AsA-yı MûsA | 15 |
mekTuplar
insanlara ait olan sosyal hayat.
hikmet-i cedide:
yeni fenler, müs-
pet ilimler.
i’caz:
taklidi mümkün olmayacak
derecede güzel ve düzgün söz
söyleme.
ispat:
delil ve şahit göstererek
doğruyu ortaya koyma, doğruyu
delillerle gösterme.
itiraz:
bir fikri, hükmü veya duru-
mu kabul etmeyip çürütmeye kal-
kışma, karşı çıkma, karşı durma.
lem’a:
parıltı, parlayış, parlama.
medar-ı şüphe:
şüphe sebebi;
şüphe götürür, hâl bulunması.
mektep:
eğitim ve öğretim kuru-
luşu, ilim ve irfan öğrenilen yer,
okul.
muallim:
ders veren, öğreten, ta-
lim eden, hoca, öğretici, öğretmen.
mutlak:
kesin.
muzır:
zararlı.
nam:
adına.
nükte:
ince ve derin mana.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sıddık:
çok doğru, çok dürüst.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şiddet:
aşırı derecede.
taammüm:
umumîleşme, genel
olma, yaygınlaşma.
umum:
bütün.
Zülfikar:
Hz. Peygamberin (asm)
Uhud Harbinde Hz. Ali’ye (ra) hedi-
ye ettiği, ucu iki çatallı meşhur kı-
lıç, Zülfikar.
acip:
tuhaf, hayret veren, hay-
rette bırakan, şaşılacak şey.
ahlâk:
huylar, tabiatlar.
Asa-yı Mûsa:
Bediüzzaman
Said Nursî’nin bir eseri.
asr:
yüzyıl.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi,
Kur’ân’ın surelerini oluşturan
İlâhî söz.
Aziz:
muhterem, saygın.
bahis:
konu.
beyan:
anlatma, açık söyleme,
bildirme, izah.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri, İslâm dinini kabul
edenler.
ekser:
en çok, daha ziyade.
felsefe:
dine dayanmayan,
hakikati bulamayan, hakikat-
lere sırt çeviren, çelişkiler için-
de bocalayan düşünce siste-
mi.
hafız:
Kur’ân-ı Kerîm’i tama-
men ezberleyen ve okuyan
kimse.
hakikat:
gerçek.
hayat-ı içtimaiye-i beşeriye:
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki, Onu övüp, Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi ebediyen üzerinize olsun.