Üçüncü Mesele
G
ENÇLİK REHBERİ
’nde izahı bulunan ibretli bir hâdi-
senin hülâsası şudur:
Bir zaman, eskişehir hapishanesinin penceresinde,
bir Cumhuriyet Bayramında oturmuştum. karşısındaki
lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek
raks ediyorlardı. Birden, manevî bir sinema ile, elli sene
sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki, o elli
altmış kızlardan ve talebelerden kırk ellisi, kabirde toprak
oluyorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş seksen
yaşında, çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza et-
mediğinden, sevmek beklediği nazarlardan nefret görü-
yorlar. kat’î müşahede ettim, onların o acınacak hâlleri-
ne ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığı-
mı işittiler, geldiler, sordular; ben dedim: “Şimdi beni
kendi hâlime bırakınız, gidiniz.”
evet, gördüğüm hakikattir, hayal değil. nasıl ki bu yaz
ve güzün ahiri kıştır; öyle de, gençlik yazı ve ihtiyarlık gü-
zünün arkası kabir ve berzah kışıdır. geçmiş zamanın el-
li sene evvelki hâdisatı sinema ile hâl-i hazırda gösterildi-
ği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hâdisa-
tını gösteren bir sinema bulunsa, ehl-i dalâlet ve sefaha-
tin elli altmış sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilse
idi, şimdiki güldüklerine ve gayrimeşru keyiflerine nefret-
ler ve teellümlerle ağlayacaklardı.
ÜçÜnCÜ mesele
| 28 |
M
eYve
R
isalesi
AsA-yı MûsA
ahir:
son.
azap:
günahlara karşı kabirde ve
ahirette çekilecek ceza.
berzah:
ruhların kıyamete kadar
bekleyeceği, dünya ile ahiret ara-
sındaki yer.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
çıkanlar, azgın ve sapkın kimseler.
ehl-i sefahet:
sefihler, nefsî zevk
ve lezzetleri çok masraf yapanlar.
evvel:
önce.
gayrimeşru:
meşru olmayan, dine
aykırı, kanunsuz.
güz:
sonbahar.
hâdisat:
hadiseler, olaylar.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek, hayalî olma-
yan, görülen, mevcut olan, bir
şeyin aslı ve esası.
hâl-i hâzır:
şimdiki durum.
hulâsa:
bir şeyin özü, esası,
özeti.
ibret:
bir olaydan, kötü bir du-
rumdan ders alma, ders çıkar-
ma.
iffet:
namus, ırz.
istikbal:
gelecek zaman.
izah:
açıkça ortaya koyma, bir
konuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz
anlatma.
kabir:
mezar.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mektep:
eski dönemde ilk ve
orta tahsilin yapıldığı eğitim
kurumu.
mesele:
önemli konu.
muhafaza:
koruma.
müşahede:
bir şeyi gözle gör-
me, seyretme.
nazar:
bakış, dikkat.
nefret:
bir şeyden veya kim-
seden iğrenme, tiksinme, ik-
rah.
raks:
oynama, dans etme.
sefahet:
zevk, eğlence ve ya-
sak şeylere düşkünlük, sefih-
lik.
teellüm:
elemlenme, tasalan-
ma, dertlenme, üzüntü duy-
ma.
vaziyet:
durum