Asrın tefsiri Risale-i Nurları okumak ve anlamak bizlere her sahada, her konuda İslâmiyeti bütün umdeleriyle, bütün hakikatlarıyla ve hakkıyla yaşama, hayata geçirme şuurunu, bilgisini ve mantığını kazandırdığı için devamlı, sabırla ve tefekkür ederek okumamız gerekiyor. “Şöyle bir göz attım”, “Arada sırada okuyorum...”, “Eh haftada bir derslere katılıyorum”, “Falan kimse okursa, onu dinlemeye gidiyorum” gibi üstün körü, sıradan ve basit akla geldikçe müracaat etme mantığından ziyade; Risale-i Nur okumalarını ve anlamalarını mutlaka hayatımızda halletmemiz gereken bir mesele, elde edilmesi şart bir ilim, yapılamazsa dertlenilecek bir hadise olarak görmeliyiz ve onlara hayatımızda illâki, her şeye rağmen yer vermeye çalışmalıyız.
Risale-i Nurlar; haiz olduğu muhteşem değerler ve iman ilminin muazzam ifadeleri olmasından dolayı okumak ve anlamayı gerçekleştirmek için özel planlar, programlar ve hedeflerle, gayelerle hareket edilmeyi fazlasıyla hak ediyorlar...
Bediüzzaman Said Nursî’nin asrın insanlarına iman hakikatlarını ulaştırmak gibi bir vazifesi olduğunu bilmek Risale-i Nurların okunup anlaşılması noktasından önemlidir. Müceddid ve mehdi manalarında iman hakikatlarını ilhamen; Nur kâtiplerinin ifadesiyle: “Yaz kardeşim” diyerek bir noktaya bakarak yazdırması Allah’ın büyük bir lütfu keremi, ihsanı ve ikramıdır... Kendisine kazandırılmış olan ilmi ve irfanı yine Risale-i Nurların yazdırılmasında, okunmasında ve yaşanmasında mâkes bulmuştur. Ona verilen ilmi ve ilhama mazhariyeti, ihlâsının, itminanının, mücadele azminin ve imanları kurtarma dâvâsındaki hizmet gayretinin alemi, bayrağı ve piştarı olmuştur...
Herkes kendinden kıyasla düşünsün ki, küçük bir çay kaşığı mesabesindeki ilmimiz ancak imanımızın gereği ibadetlerimizi bile hakkıyla yerine getirmeye, bu yolda nefis ve şeytanımızı susturmaya ancak kâfi gelirken; Bediüzzaman’ın tabiri caiz ise vagonlar dolusu, kâinatın ve müştemilatının ibadet ve tesbihlerini, zikir ve hamdlerini ifade eden onlarla birlikte olan imanı ise milyonları ve kitleleri harekete getiriyor ve onların imanlarının kurtulmasına vesile oluyor. Bunların beşerî mülâhazalarla ifade edilmesi mümkün değildir...
Ta çocukluğundan, gençliğinden itibaren Allah’ın kendisine ikram ve ihsan ettiği ilmiyle ve hak ederek Bediüzzaman ünvanını hakkıyla alan Said Nursî; adete ilimlerin sultanı ve padişahı olan iman ilmiyle mücehhez hale getirilmiştir. Hafızasından doksan kitabı her ay tekrar etmesi, her suale cevap verip kimseye soru sormaması, harpte ateş hattında bile Kur’ân’ın bir nüktesini beyan noktasından hem de at sırtında tefsir-i Kur’ân’dan geri kalmaması onun azmini, cesaretini, ihlâsını, uhuvvetini, samimiyetini, vazifeli bir şahıs olduğunu bir nebzede olsa bizlere anlatan işaretlerdir...
Herkes ancak elde ettiği bir ilimle hayatını hem dünyada, hem ahirette rahat ve lezzetli, zevkli geçirmek için uğraştığı halde... O bütün ilimlerin sahibi ve münteşiri bir halde daima zahmetlere, sıkıntılara, çilelere, belâ ve musîbetlere, sürgünlere, hapislere, akıl almaz tazyikat ve işkencelere, zehirlenmelere muhatap olarak sadece kendisinin değil milletin, ehl-i imanın imanlarının kurtulması ve kuvvetlendirimesi yolunda değil dünya, ahiret saadetini bile istememiştir. Milletin imanının kurtulması yolunda maddî manevî her şeyini feda etmiştir. Milletin imanı kurtulursa gönlünün gül ve gülistan olacağını ifade etmiştir. Allah ondan ve Nur kâtiplerinden ebediyyen razı olsun...