– (...)İnsan ve bâzı canavarlardan başka güneş ve ay ve arzdan tut tâ en küçük mahlûka kadar her şey kemâl-i dikkatle vazifesine çalışması, zerrece haddinden tecâvüz etmemesi, bir azîm heybet tahtında umûmî bir itaat bulunması, büyük bir Celâl ve İzzet Sâhibinin emriyle hareket ettiklerini gösteriyor. (s. 109.)
*
– (...)Gerek nebâtî ve gerek hayvanî ve gerek insanî bütün vâlidelerin o rahîm şefkatleriyle (HAŞİYE) ve süt gibi o lâtif gıda ile o âciz ve zayıf yavruların terbiyesi, ne kadar geniş bir rahmetin cilvesi işlediği bedaheten anlaşılır.
HAŞİYE: Evet, aç bir aslan zayıf bir yavrusunu kendi nefsine tercih ederek, elde ettiği bir eti yemeyip yavrusuna vermesi; hem korkak tavuk, yavrusunu himâye için ite, aslana saldırması; hem incir ağacı kendi çamur yiyerek yavrusu olan meyvelerine hâlis süt vermesi, bilbedahe nihayetsiz Rahîm, Kerîm, Şefîk bir Zâtın hesabıyla hareket ettiklerini kör olmayana gösteriyorlar. Evet, nebatat ve behimiyat [hayvanî varlıklar] gibi şuursuzların gâyet derecede şuurkârâne ve hakîmâne işler görmesi bizzazure gösterir ki gâyet derecede Alîm ve Hakîm birisi vardır ki onları işlettiriyor, onlar O’nun nâmıyla işliyorlar... (s. 109-110.)
*
– (...)Ekseriyâ zâlim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp, buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübrâya bırakılıyor, tehir ediliyor; yoksa bakılmıyor değil. Bâzen dünyâda dahi cezâ verir. Kurun-u salifede [geçmiş asırlarda] cereyan eden âsî ve mütemerrid kavimlere gelen azaplar gösteriyor ki insan başıboş değil; bir celâl ve gayret sillesine her vakit mâ’ruzdur. (s. 110.)
*
– Ekser küfür ve dalâlet, istib’attan ileri gelir. Yâni akıldan uzak ve muhâl görür, inkâr eder...
İşte—“Haşir Sözü”nde [Onuncu Söz] kat’iyen gösterilmiştir ki—hakikî istib’at, hakikî muhâliyet ve akıldan uzaklık ve hakikî suubet [zorluk], hattâ imtina derecesinde müşkülât, küfür yolundadır ve dalâletin mesleğindedir. Ve hakikî imkân ve hakikî ma’kûliyet, hattâ vücup derecesinde suhulet [kolaylık] îman yolundadır ve İslâmiyet caddesindedir.
Elhâsıl, ehl-i felsefe istib’at [akıldan uzak görme] ile inkâra gider; Onuncu Söz, istib’at hangi tarafta olduğunu o ta’birle gösterir, onların ağızlarına bir şamar vurur! (s. 111.)
*
– (...)Görünüyor ki şu âlemde tasarruf eden Zat nihayetsiz bir hikmetle iş görüyor. Ona burhan mı istersin? Her şeyde maslahat ve faydalara riâyet etmesidir... (s. 112.)
*
– (...)Zevâl-i elem [sıkıntının yok olması] lezzet olduğu gibi zevâl-i lezzet [lezzetin sona ermesi] dahi elemdir. (s. 115.)
*
– Nasıl ki şu âlem bütün mevcûdatıyla Sâni-i Zülcelâline kat’î delâlet eder; Sâni-i Zülcelâl’in de sıfat ve esmâ-i kudsiyesi dâr-ı ahirete delâlet eder ve gösterir ve ister... (s. 118.)
——-
(*) Bediüzzaman Said Nursî, Risâle-i Nur Külliyatından Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, Temmuz 2016.