"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zaman, zemin ve şartları doğru okumak

Nejat EREN
17 Eylül 2024, Salı
Kavram ve anlamların insan ve toplum hayatı için fark edilmesi hayatî önem arz eder.

Zamanı, şartları, hayatın bütünüyle öz mana ve önemini anlatan da İlâhî emir ve yasaklardır. 

Her derde bir çözüm üreten Bediüzzaman yaşadığımız asırla, geçmiş asırların farklarını, İlâhî kanunlardan dünyevîleşme, arzîleşme ve sapmanın neticelerini net olarak şöyle yorumlayarak tespit eder. 

“Her zamanın insanlarınca kıymetli addedilerek efkârı celb [fikirleri cezbeden] eden cazibedar bir meta mergubdur [rağbet edilen bir durum vardır].  Meselâ, bu zamanda en rağbetli, en iftiharlı, siyasetle iştigal [meşgul olma] ve dünya hayatını temin etmektir. Selef-i Salihîn asrında [geçmiş âlimler zamanında] ve o zaman çarşısında en mergub meta, Hâlık-ı Semavat ve Arz’ın marziyatlarını [Yaratanın isteklerini] ve bizden arzularını kelâmından istinbat etmek [anlam çıkarmak] ve nur-u nübüvvet  [Peygamberlik nurunu] ve Kur’ân ile kapatılmayacak derecede açılan ahiret âlemindeki saadet-i ebediyeyi kazandırmak ve vesâilini [vesilelerini] elde etmek idi. Bu itibarla, o zamanlarda bütün fikirler, kalpler, ruhlar marziyat-ı İlâhiyeyi  [Allah’ın arzularını] bilmek ve öğrenmeye müteveccih idi.[yönündeydi] Bunun için, istidad ve iktidarı olanlar o zamanlarda vukua gelen bütün ahval [haller] ve vukuat [olaylar] ve muhaverattan [sohbetler] ders almakla, içtihadlara zemin teşkil eden yüksek istidadlar vücuda gelirdi. Şimdi ise fikir ve kalplerin teşeddüdü, [ayrılık ve dağınıklığı] inayet ve himmetlerin zaafiyeti, [yardımlaşmanın zayıflaması] insanların siyaset ve felsefeye iptilâ ve rağbetleri yüzünden bütün istidadlar fünun-u hâzıra [mevcut bilimler] ve hayat-ı dünyeviyeye müteveccihtir. Ahkâm-ı diniyeye [dinî hükümlere] sarf edilecek müstakim bir içtihad yoktur.” (M. Nuriye, s. 104-80)   

Özet olarak; geçmiş İslâm ümmetinde maneviyat, ahlâk, doğruluk, fazilet hâkimdi. Şimdi, başta siyaset, felsefe, menfaat, başarı, dünyevîleşme hâkim hâle geldi. Topluma bu doğru olamayan anlayış hâkim oldu. Kitlelerin önceliği “Dünya hayatı, zevk, menfaat, siyaset, başarmak... Makam mevki, mal mülk sahibi olmak... Meşruluktan, ahlâktan, adaletten, hukuktan sapmak... Hep kazanmak ve başarmak...  Bütün amaç, hedef, plan, program, gündem ve ajandada bunlar var. Bütün bunların dünya neticesi de problem, zorluk, hüsran, kavga, terör, adaletsizlik, tarafgirlik, zulüm, dikta, stres... 

İlâhî, Kur’ânî, semavî, manevî olan hedeflerde, daima huzur, saadet, tamir ve rahatlama var. 

Yaratıcı tarafından kâinata konan İlâhî kanun, irade ve kudrete bağlı olarak meydana gelen; müspet, menfî her olaydan ders ve ibret çıkarmak önemlidir. Meselâ, gelen musibet ve hastalıktan ders çıkarmak. Yağmurda rahmet, baharı yeniden dirilme, rüzgârı hizmetkâr, yıldırımda kudret, ışığı nur olarak görebilmek. Kâinattaki fıtrî ve tekvinî ayet ve kanunları doğru okumak ve uymak. Allah’ı daha iyi tanıyıp ona ibadet etmek. İlâhî iradenin, vahiy, ilham, sünuhat olan mesajlarını alabilmek!  

Bir başka yanlış algı da “başarı” kavramıdır. Sebebi, alan uzmanlarının maddî menfaat gayesiyle o kavrama yüklediği “insanın kendi azmine bağlı” kavramıdır. İlâhî kanuna göre, insan başarmaya mecbur değildir. Allah’ın emirlerine uymaya mecburdur. Netice Allah’a aittir. Aksi hâlde Kur’ân’da hikâyeleri anlatılan Hz. Nuh (as), Hz. Lut (as), Hz. Zekeriya (as) Hz. Yahya (as) vd. peygamberlere -hâşâ- başarısız gözüyle bakma yanlışlığına saparız. İnsan, gayret göstermeye mecburdur, başarılı olmaya değil. Başarı, Allah’ın bir lütfudur. Başaramasa bile, insanı yücelten ancak gayretidir.   

Dünyevî noktadan hedeflenen amaca ulaşmak için ne pahasına olursa olsun “başarmak hırsı” doğru ve haklı bir şey değildir. Asla, öze dayalı bir ölçü, kıyas ve kriter olmalı. İnanç ve ahlâka aykırı alanlarda elde edilen dünyevî ve arzî referanslı “başarılar” doğru veya hak olarak kabul edilemez.  

“Kişilerin başarısı, kazandığı para, mevki, arabası ve evinin olup olmadığıyla eşdeğer değildir.  Taşıdığı insanî kalite, ahlâkî değerler ve helâl kazanç olmalıdır. Çocukların başarısı okul notları, elbise, çanta, ayakkabıyla olmamalı. Çocuğun; feragat, yardımseverlik, kendisiyle ve çevresiyle barışık olma gibi insanî değerlerle olmalıdır.” (Prof. Kenan Taştan, Yitik Hayatlar)

Evet, dünyevîleşmeyle, İlâhî, ahlâkî alandan uzaklaşmanın yanlışlığı ve vebalinin farkında olan birer “abd ve kul” olma sorumluğunu unutmamalıyız vesselâm! 

Okunma Sayısı: 887
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ömer

    17.9.2024 10:37:06

    Kişilerin başarısı, kazandığı para, mevki, arabası ve evinin olup olmadığıyla eşdeğer değildir. Taşıdığı insanî kalite, ahlâkî değerler ve helâl kazanç olmalıdır. Çocukların başarısı okul notları, elbise, çanta, ayakkabıyla olmamalı. Çocuğun; feragat, yardımseverlik, kendisiyle ve çevresiyle barışık olma gibi insanî değerlerle olmalıdır.” (Prof. Kenan Taştan, Yitik Hayatlar) Evet, dünyevîleşmeyle, İlâhî, ahlâkî alandan uzaklaşmanın yanlışlığı ve vebalinin farkında olan birer “abd ve kul” olma sorumluğunu unutmamalıyız vesselâm! Kaleminize sağlık. Tebrikler ediyoruz.👏👏👏🌅

  • Said Emre Dağ

    17.9.2024 00:30:38

    Abi maalesef nurcular bile artık statüyü önemser hale gelmiş durumda. Nurculara bakıyorum da çocuklarına en kariyerli meslekleri kazandırmak için mütemadiyen kurslara gönderiyorlar da iman dersini almaları için gayret etmiyorlar. Yanlışsa lütfen yanlış deyin.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı