Ülkemizde “Risale-i Nur dâvâları” adıyla açılan ve beraatle sonuçlanan dâvâların sayısı iki bin beşyüzü aşmıştır. Bu sayı, dünya hukuk literatüründe görülmeyen bir hadisedir.
Bediüzzaman Hazretleri; “Risâle-i Nur’u anlamıyorlar, yahut anlamak istemiyorlar. Beni skolastik bataklığı içinde saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar. Ben, bütün müsbet ilimlerle, asr-ı hâzır fen ve felsefesiyle meşgul oldum. Bu hususta en derin meseleleri hallettim. Hattâ bu hususta da bâzı eserler telif eyledim. Fakat, ben öyle mantık oyunları bilmiyorum, felsefe düzenbazlıklarına da kulak vermem” diyor. (Tarihçe-i Hayat, Isparta Hayatı-YAN)
Hakikaten de tarih bunu açıkça gösterdi ki, Bediüzzaman’ın ve onun talebelerinin verdikleri savunmalar sonucu Risale-i Nurlar milyonlarca insanın imanlarının kurtulmasına vesile olmuşlardır.
Biz bu duygu ve düşünceler içerisinde; Risale-i Nurlar’ı cesurca müdafaa eden Nur Talebelerine dair intibalarımızı arz edeceğiz.
RİSALE-İ NUR’UN ADİLCEVAZ DÂVÂSI...
1950’li yıllardı. Risale-i Nurlar’ı okudukları ve evlerinde bulundurdukları için yargılanan bizim köylülerin dâvâlarının görüldüğü esnada mahkeme binasının önünü hıncahınç dolduran Köçeri köylüleri, mazlumların beraatini beklemekteydi...
Adliye önünde bekleyenlerden biri de; babamla birlikte bendim. Mahkeme beraatle neticelenince; Adilcevazlı vatandaşlar adliye kenarından aşağıya doğru çarşı merkezine giderlerken tezahüratta bulunuyorlardı. Mahkeme salonunda bulunan köylüler, Risale-i Nurlar’ı ve Üstad’ı sevdiklerini ve Risale-i Nurlar’ı büyük bir sevinçle okuyarak imanlarını kurtardıklarını söylemekten çekinmemişlerdi...
ÖĞRETMEN HAPSE ATILMIŞTI...
Adilcevaz Lisesi’nde tarih öğretmeni olarak görev yapan Ahmet Kara’nın evi şikâyet üzerine, Risale-i Nur okuduğu için aramaya tabi tutulmuş; evinde bulunan Risaleler ‘suç aleti’ olarak değerlendirilmiş, kendisi de hapse atılmıştı. Akabinde Erzurum’un bir ilçesinde sürgüne tabi tutulanlardan olmuştu.
Bu bahtiyar öğretmen, Adilcevaz’daki tutuklanması ve kendisine halk tarafından gösterilen ilgiyle alakalı olarak bir hususu yıllar sonra şöyle anlatmıştı:
“Tevkifimden sonra öğrenciler okulu protesto mahiyetinde caddelerde yürümüşler, jandarmalar mani olmaya çalışsalar da öğrenciler vazgeçmemişler. (…) Unutmadan, evin aranması sırasında telaşla ve heyecanla sobaya sakladığım Tiryak Risalesi’ni jandarmalar evi terk ettikten sonra eşim sobadan çıkarmış. Kitabı hâlâ kütüphanemde itinalı bir şekilde muhafaza ediyorum.” (6 Temmuz 2020, Yeni Asya)
VAN’DAKİ MEVLİD DÂVÂSI
Yıl 1968. Van’da Nurşin Camii’nde Bediüzzaman adına okutulan mevlidden dolayı tutuklamalar olmuştu. Bir yaz günüydü. Bütün gözler şehrin ana caddesi üzerinde bulunan hükümet konağındaydı. Tutuklananlar adliye binasına getirildiği için hükümet konağı ve çevresinde mahşerî bir kalabalık vardı. Merhum Erol Kuralkan’ın iş yeri de tam hükümet konağının önündeydi. Ayrıca Çaycı Emin Ağabeyin mahdumlarının iş yerleri ile yan yana idi. Çaycı Emin Ağabeyin oğlu Abdullah Çayırlı ile İsmail Çayırlı da beraberlerdi.
Hükümet konağının önünde ilerlerken, karşımızda aniden Avukat Bekir Berk Ağabeyi bulmuştuk. Mevlid dolayısıyla tutuklanan Nur Talebelerini müdafaa için Van’a gelen Bekir Berk Ağabeyle ilk defa orada tanışmıştık. O yıllarda birçok Nur Talebesi tutuklanıp Van Cezaevi’ne konulmuşlardı. Merhum Av. Bekir Berk’in korkusuz müdafaaları sonucu, maznunlar beraat etmişlerdi.
Van’daki tahliyelerden sonra toplanan kalabalığın sevinci Nur’un muhteşem dâvâsının ilânı şeklinde, gönüllere nakşolunuyordu.
İSTANBUL’DA GENÇLİK REHBERİ DÂVÂSI...
1952 yılında Bediüzzaman Hazretleri Emirdağ ilçesinde iken İstanbul’da Gençlik Rehberi hakkında dâvâ açılıyordu... Hazret-i Üstad hasta olduğu halde bizzat İstanbul’a, mahkemeye celbedilerek kendisinin ifadesine başvuruluyordu.
Nihayetinde Üstad’ın İstanbul Sirkeci’de bulunan postane binasındaki savunmasının öncesine ve sonrasına şahit olan, Bursa’da oturan emekli astsubaylardan İsmail Doyuk’un anlattıkları manidardı. Kendisiyle Bursa’da görüştüğümüzde şunları anlatıyordu: “Mahkeme günü benim de Üstad’ın koltuğuna girmemle merdivenleri çıkıyorduk. Dışarıda ve mahkeme salonunda mahşerî bir kalabalık vardı. Üstad mahkemede sorulan suallere mukabil, cevaplar verdikten sonra beraat etmişti. Dışarıya çıktığımızda yine mahşerî bir kalabalık mevcuttu. Bir ara sordu: “Bunlar ne için buradalar?” diye. Cevap olarak “Sizin için.” dediklerinde: “Fesubhanallah... Acib!” diyerek mukabelede bulunmuştu. Kalabalıklar o haliyle, Üstad’ın ve Nur’un sevgisiyle coşuyordu.
AFYON MAHKEMESİ DE COŞKULUYDU...
Afyon’a yaptığımız bir seyahatte Resül Bey’in rehberliğinde Üstad’ın yargılandığı mahkeme salonunu ziyaret etmiştik... Bediüzzaman Hazretleri’nin yargılanması sırasında mahkeme salonunun dışında kendisinin, ifadesi alınıncaya kadar dışarıda bekletilmesini içlerine sindiremeyen Afyonluların ilgililere sitemleri yürek yakıcıydı. Afyon hapsinde zulümle örülü bir hayatın yaşatılması ile birlikte Hazret-i Üstad’a edilen bütün bed muamelelerin hesabı elbette mahkeme-i kübrada sorulacaktır...
KORKUSUZCA MÜDAFAALAR...
Bediüzzaman Hazretleri’ne yapılan zulümlere ve bed muamelelere mukabil; mahkemelerde Nur Talebeleri tarafından yapılan savunmalar tarihe birer şeref levhası olarak geçmiştir. Risale-i Nur Talebelerinin yaptığı savunmaların birkaçını kısaca arz edelim, isterseniz:
KORKUSUZ SAVUNMALARDAN BİR DEMET...
- Üstad: “Biz ki beş yüz bin fedakâr Nur Talebeleri, memleketin her tarafında emniyet ve asayişin fahri manevî muhafızlarıyız.” (1952 Gençlik Rehberi müdafaasından)
- Zübeyir Gündüzalp: “Bediüzzaman’ın mahkemesinde hiçbir kimseden korkmuyorum, çekinmiyorum..”
- Tahirî Mutlu: “Büyük bir hürmetle Üstad kabul ettiğimiz Said Nursî’nin senelerden beri talebesiyim.” (Şuâlar, s. 846, YAN)
- Ahmed Feyzi Kul: “Evet, biz Risale-i Nur müellifinin velâyetine ve daima ayn-ı hakikat dersi verdiğine kailiz.” (a.g.e., s. 880)
- Ceylan Çalışkan: ”Kendisinin yakınlarındanım.” (Şuâlar, s. 884)
Allah, korkusuz müdafaaları sebebiyle Nurlar’ın parlamasına ve yayılmasına vesile olan Üstadımızdan ve onun o kahraman talebelerinden razı olsun. Bizleri de onların şefaatlerine mazhar eylesin, inşallah...