Bediüzzaman Said Nursi, hayatın her safhasında rehber büyük bir şahsiyettir. O, eserleri ve tavizsiz hayatıyla, doğru İslam adına, manevî baharın gelişine vesile olmuştur. Zira o şöyle haykırır:
“Neden dünya herkese terakkî dünyası olsun da, yalnız bizim için tedennî dünyası olsun? Öyle mi? İşte, ben de sizinle konuşmayacağım. Şu tarafa dönüyorum, müstakbeldeki insanlarla konuşacağım: (...) Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim, sizler Cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen Nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır.”
Bediüzzaman, asrının başında durarak istikbale dair ümit telkin ediyor. Yaşadığı çağı bütünüyle kucaklayarak, İslamın tazeliğini ifade ediyor.
Onun bu duruşu “Bediüzzaman” unvanıyla hayatın her safhasında ona, tartışmasız rehber vasfını kazandırmıştır. Maddî ve manevî hayatı, çağın rehberi vasfını kazandırmada öne çıkıp, mevcut realiteyi destekliyor. Mektubat’da şu cümlelere rastlarız:
“Ehl-i dünya sebepsiz, benim gibi âciz, garib bir adamdan tevehhüm edip binler adam kuvvetinde tahayyül ederek beni çok kayıtlar altına almışlar. (...) İşittim ki, diyorlar: ‘Said elli bin nefer kuvvetindedir, onun için serbest bırakmıyoruz.’
Ben de derim ki: Ey bedbaht ehl-i dünya! Bütün kuvvetinizle dünyaya çalıştığınız halde, neden dünyanın işini dahi bilmiyorsunuz? Divane gibi hükmediyorsunuz. Eğer korkunuz şahsımdan ise, elli bin nefer değil, belki bir nefer elli defa benden ziyade işler görebilir. Yani, odamın kapısında durup bana ‘Çıkmayacaksın!’ diyebilir.
Eğer korkunuz mesleğimden ve Kur’an’a ait dellâllığımdan ve kuvve-i maneviye-i imaniyeden ise elli bin nefer değil, yanlışsınız! Meslek itibarıyla elli milyon kuvvetindeyim, haberiniz olsun! (…) Dinsizleriniz dahi içinde bulunan bütün Avrupa toplansa Allah’ın tevfikiyle beni o mesleğimin bir meselesinden geri çeviremezler, inşâallah mağlup edemezler!”
Size, hasret ve iştiyak içindeyiz, ey Aziz Üstad!