Ortadoğu’da muhtemel yeni bir bölgesel ittifaktan söz edildiğini, Sizlere 7 Ağustos 2021 Cumartesi günü “Hindistan, İsrail ve BAE: Ortadoğu’da Yeni İttifak mı?” 1 başlıklı köşe yazımda bahsetmiştim.
Bu ittifak iddiası Ortadoğu Enstitüsü’nden (Middle East Institute) Muhammed Süleyman’ın, 28 Temmuz 2021’deki “Yükselişte Hint-İbrahim İttifakı: Hindistan, İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Nasıl Yeni Bir Bölgelerarası Düzen Yaratıyor?” başlıklı makalesine dayandırılıyor. Söz konusu ittifak “Hint ve İbrahimî İttifakı” olarak da isimlendiriliyor.
SSCB’nin 1989’da dağılma sürecine girmesi, Berlin Duvarı’nın 1991’de yıkılması ile Soğuk Savaş sona ermiştir. Doğu Avrupa’nın Demir Perdesi açılmış ve dünya ABD’nin hâkimiyetinde “Tek Kutuplu” uluslar arası sistemle tanışmıştır.
Süleyman’a göre “İsrail 1992’de Hindistan’la diplomatik ve 1990’lardan itibaren de Körfez ülkeleriyle de gayriresmî ilişkilere başlamıştır. Geçen sürede taraflar arasındaki ilişkiler gelişme kaydetmiştir. Hindistan, BAE işgücü piyasasına Hintli işçilerle girmiş ve burada ekonomisi için ihtiyaç duyduğu petrole de erişmiştir. Bununla birlikte BAE ise, Hindistan’ın yükselen bir küresel güç olarak statüsünü tanımıştı. Birde Yeni Delhi yönetimi, Abu Dabi’nin stratejik özerklik emellerinin merkezinde yer aldı.”
Soğuk Savaş döneminden farklı bir şekilde, “İsrail’in bölge ülkeleriyle ilişkilerinde ilerlemek istemesi ve BAE bu durumu ABD için kilit bir güzergâh olarak gördü.” İsrail’in BAE ile başlayan ve Bahreyn, Fas, Mısır, Ürdün, Sudan, Suudi Arabistan gibi ülkelerle “İbrahim veya Normalleşme” adıyla anlaşmalar ya da görüşmeler yapması bunun göstergesidir. Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın himayesinde gerçekleştirilen bu anlaşmaları, Körfezin gücü Suudi Arabistan’ın sessizce onayladığı görülmüştür. Diğer taraftan “Hindistan, İsrail’in Batı Şeria ve Gazze’deki eylemlerini kınamasına rağmen, iki ülke karşılıklı güvenlik ve stratejik kaygıları paylaşmıştı.”
Süleyman tarafından ileri sürülen “Hindistan, İsrail ve BAE İttifakı” iddiasının, “Normalleşme Anlaşmaları’ndan daha fazla, kapsayıcı bir ittifak” olduğu belirtiliyor.
Başka bir ifadeyle “bugünkü Normalleşme Anlaşmaları 1979’da Mısır’la ve 1994’te Ürdün’le imzalanan soğuk barış anlaşmalarından oldukça farklı.”
Çünkü Normalleşme Anlaşmaları’nın imzalanmasından itibaren “İsrail ve BAE liderleri, ABD’nin BAE’ne F-35 savaş uçağı satışına İsrail desteği de dahil olmak üzere daha fazla savunma işbirliği sözü vermişlerdi. Ayrıca İsrail ile BAE arasındaki ticaret önemli ölçüde artmış ve kısa sürede 2 yüz binden fazla İsrailli BAE’ye” muhtelif amaçlı ziyaretler gerçekleştirmişlerdi. Önemli bir husus da “BAE’nin ticaret, teknoloji, altyapı ve enerji gibi işbirliği için öncelikli alanlara yatırıma odaklanan 3 milyar dolarlık İbrahim Fonu” dikkat çekiyor. Buna ek olarak “İsrail ve BAE’nin gelişen teknolojiler ve siber yetenekler geliştirmede her zamankinden daha yakın ortak olacağı yeni bir dijital bölgesel düzen kurmak için beraber çalıştıkları” da makalede yer alıyor.
Gazze’nin giderek kötüleşen durumu, Doğu Kudüs’teki Filistinliler’in zorla yerlerinden edilmeleri ve Benjamin Netanyahu’nun iktidardan uzaklaştırılıp yerine Naftali Bennet ile Yair Lapid öncülüğündeki koalisyonun hükümeti devralması gibi gelişmeler yaşanmıştır (Yeni Asya, 1-5-8 Haziran 2021 tarihli makaleler).
Ancak Süleyman “Normalleşme Anlaşmalarının bütün bu gelişmelerden bağımsız, stratejik ve egemen bir tercih olduğunu açıkça ortaya koyduğu”nu vurguluyor.
Bir bakıma Normalleşme Anlaşmalarının “Filistin-İsrail ilişkilerinden ve İsrail’deki hükümet değişiklikleri”nden daha üst bir anlayışla uzun vadeli değerlendirildiği anlaşılıyor.
İsrail’de son koalisyon hükümetinin kurulmasından kısa bir süre sonra, Dışişleri Bakanı Lapid, BAE’ne iki günlük ziyaret gerçekleştirmişti. “Lapid, Abu Dabi’de İsrail Büyükelçiliği ve Dubai’de de bir Konsolosluk açarak” iki ülke ilişkilerini yeni bir merhaleye taşıdı. Süleyman, son kaydedilen İsrail-BAE ilişkilerinin “1940’lardan beri Filistin meselesi üzerinden kurulan Arap-İsrail ilişkilerindeki merkeziliğin ötesine geçtiğini” savunuyor.
Birde Süleyman, İsrail-BAE yakınlaşmasına sebep olarak “Ankara ve Tahran’ın, İsrail-BAE ve diğer Körfez ülkelerini kuşatmaları” şeklinde yorumlamasıdır. Ancak Körfez ülkeleri ile İran arasında mezhepsel farklılık başta olmak üzere, ABD taraftarlığı ve karşıtlığı üzerinden yıllardır devam eden düşmanlığa ve savaşa varan siyaset mevcut. Hatta İran-Irak savaşı, Yemen’de İran destekli unsurlar bunlara örnek gösterilebilir. BAE’nin, Türkiye’ye olumsuz tutumunun sebebi, Türkiye’nin ortak tarih, din, kültür, sosyoloji enstrümanlarıyla eski Osmanlı coğrafyasında yürüttüğü dış politikasından rahatsız olmasıdır.
Dolayısıyla Süleyman’ın, İran hakkında iddia ettiği düşmanlık, çatışma ve savaşla neticelenen bir kuşatma politikasını, Türkiye için de ifade etmesi yanlış bir değerlendirmedir.
-Devam Edecek-