Bölgede onuncu yüz yıldan itibaren devam eden medrese sistemi dünyanın en köklü eğitim sistemlerinden biriydi. Zamanla medreselerin durumu, dünya şartları ve ülkenin siyasi durumuna göre değişimler yaşandı.
Medreselerdeki ders kitapları ve eğitim beylikler döneminde farklılık arz etti. Ardından bölgenin siyasi yapısındaki değişiklik ağaların yönetimi ele almasıyla daha da değişti. Son iki yüz yılda tarikatların medreselerdeki hâkimiyeti başladı. Böylece medreselerdeki sosyal, felsefe ve fen bilgileri içeren kitaplar zamanla ders kitabı olmaktan çıkarıldı ve çoğunlukla dini konuları içinde barındıran bir yapıya dönüştü.
Medrese eğimi itaat eden, düşünmeyen, hiç bir şeye itiraz etmeyen ve ezberci talebeler yetiştiren bir hale geldi. Medreselerdeki ekonomik şartlar ağırlaşınca talebeler yıllık giyecek ve ayakkabı ihtiyaçlarını dahi köylülerden alınan zekâtla karşılardı. Küçük Said evlerden yemek alma işini onuruna yedirmediği gibi giyecek ve ayakkabı ihtiyacını da köylülerden alınan zekâtla almaya yanaşmadı.
Küçük Said, medresedeki itaat sistemine bir türlü tahammül edemedi. Özellikle yeni gelen talebeler sırayla evlere yemek almaya gönderilince Küçük Said, gelenekler ve gelenekçilerin kurallarına uymadığından medrese için sorun teşkil etti. Bir kaç gün sonra ders veren küçük hoca ve arkadaşları Küçük Said’e karşı birleşirler. Bir ara kimsenin olmadığı bir anda üzerine saldırıp onunla kavgaya tutuşurlar. Seyda olayı taraflardan tek tek dinledikten sonra tüm çocukların Küçük Said’in aleyhine şahitlik ettiğinden medrese Seydası Küçük Said’in babasını köyden çağırtı. Sofi Mirza, medreseye geldi. Seyda, Sofu Mirza’ya çocuğunun kavga sonucunda suçlu bulunduğunu ve onu medreseden almasını söyledi. Sofu Mirza Küçük Said’i Tağ Medresesinden alarak Nurs’a geri götürdü. Küçük Said köye döndükten sonra ilim öğrenme ve okuma merakı daha da arttı.
Medreselerdeki sistemi ve kuralları düşündükçe oraya tekrar dönmek istemedi. Medreselerdeki hocaların katı kuralları, eğitin tarzlarındaki baskılar izzeti nefsine ağır geldi. Bu arada ağabeyi Abdullah izinli olarak köye gelirdi. Küçük Said içinde kabaran ilim öğrenme arzusunu ağabeyi Abdullah’tan ders alarak gidermeye çalıştı. Ağabeyi Abdullah ayda bir köye gelirdi. Küçük Said ders almak için ağabeyinin geleceği günü iple çekerdi. Ağabeyinden aldığı dersleri o gelinceye kadar tekrar ederdi. Kış aylarında haftalık olarak eve gelen ağabeyi ona ders vermeye devam etti. Küçük Said belli aralıklarla bir yıla yakın ağabeyinden ders aldı. Bu arada Küçük Said on yaşına girmişti. Kur’an’ı hatmetmiş ve medrese usulü Arapça gramer kitaplarına başlamıştı. İçindeki okuma isteği onu başka bir medresede ilme devan etmeye sevk etti. Pirmis adındaki köye giderek medresede ders almaya başlar. Bu köydeki sistem aynı Tağ Köyündekinin bir benzeriydi. Bu medresede Küçük Said’in yaşıtı olan dört çocuk birleşerek onu sürekli rahatsız etti. Aralarında geçimsizlik en sonunda kavgaya dönüştü. Küçük Said durumu medresenin sahibi Seyda Şeyh Muhammet Nur Efendiye anlattı. Şikâyet olarak değil ama onurlu bir şekilde karşısına çıkarak: “Hocam talebelerinize söyleyin benimle kavga ettiklerinde dörderli olarak gelmesinler, ikişer ikişer olarak gelsinler!” dedi.