"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman’ın çocukluğu - 3

Misbah ERATİLLA
04 Ağustos 2024, Pazar
Küçük Said, Ali hocanın peşine düştü ve medresenin avlusuna çıktılar. Avlu içinde yürüyerek küçük bir binanın dar ve alçak kapısından bir odaya girdiler. Oda çok az güneş alan bir yerdi.

Bu oda yere dizleri üzerine oturmuş küçük yaştaki çocukların sınıfıydı. Ali Hoca, Küçük Said’e: “Bu senin sınıfın, boş bir yere geç otur” dedi. Sınıfın başında bir ay önce medreseye gelen bir talebe vardı. Ali Hoca, Küçük Said’i küçük hocaya emanet ederek çıkıp gitti. Said sınıfta dizleri üzerine çökererek oturan çocukların arasına karışarak oturdu. Küçük Said sınıfa geleli beş on dakika olmuştu ki küçük hoca Elifba’yı sınıftaki tüm çocuklara baştan tekrar ederek okutuyordu. Sıra Küçük Said’e geldi. Küçük Said, hocaya: “Ben elif bayı biliyorum” dedi.

Hoca: “Elifba’yı bilsen dahi tekrar okuyacaksın!” dedi. Küçük Said medresedeki ilk günün verdiği yabancılık ve saygıyla medresenin kurallarına uydu. Hoca her dersi sanki kimse bir şey bilmiyormuş ve anlamıyormuş gibi sürekli tekrar etti. Hâlbuki Küçük Said medreseye gelmeden önce ağabeyi Abdullah’tan ders almıştı. Medreseye gelmeden önce her gün uyanır uyanmaz “Ben de bir gün medreseye gidip ilim tahsil edeceğim” diye hayaller kurardı ve medreseye giden birini gördüğünde imrenerek ona bakardı. Medreseye gitmeyi hayatının en önemli gayesi olarak bilirdi. Küçük Said medreseye olan özleminden dolayı hocalara çok değer verirdi. Küçük Said’in kurduğu hayaller birkaç gün kaldığı medresede bir anda tuz buz olmuştu. Daha medresedeki ilk gününde kurallar ve sistem onu rahatsız etmişti.

Hoca bile kendini büyük Seyda yerine koyarak talebelere sürekli emirler yağdırıyordu. Küçük Said birkaç gün içinde medresede her şeyden önce hocaların vereceği emirlere itaat etmek gerektiğini görmüştü. Hocanın anlattığı bir konuyu bilsen dahi biliyorum demek yasaktı. Yani konuyu bilse dahi Seyda’dan dinlemek zorundaydı. Medreselerdeki eğitim sistemi uzun asırlar boyu yerleşen geleneklerle yönetiliyordu. Derslerin içeriği ve sayısı, talebelerin uyacağı hiyerarşik kurallar, Seydaların statüleri ve yetkileri oturmuş geleneklerle devam ediyordu. Ayrıca ratib adı verilen bir gelenek vardır. Bu gelenek medreselerdeki talebelerin günlük yemek ihtiyacını karşılamak için her talebe sırayla köydeki evlere gönderilmesiydi. Bu geleneğe göre her bir talebe bir köylünün evine günde üç defa yemek kabını götürür o gün ne pişirilmişse veya ne varsa ondan alır medreseye getirirdi. Bazen de medrese sahipleri talebelerin masraflarını kendileri karşıladığı da olurdu.

Evlerden yemek isteme işi küçük Said’in onuruna dokunuyordu. Küçük Said buna karşı çıktı ve evlerden yemek almaya gitmedi. Medrese geleneğinde bir talebenin eğitim süresi yaklaşıl on beş yıl kadardı. Bu sistemde sınıf ve yıl önemli değil kitapların bitmesi esastı. Medresede yüze yakın kitap bitiren ve kurallara uyanlar icazet (diploma) alarak mezun olurdu. Bölgede sayıları bir hayli çok olan medreseler bağımsız çalışır ve Seyda’sının yani hocasının ismiyle anılırdı. Bölgedeki tüm medreselerin işleyişi yaklaşık bu şekilde olurdu.

Okunma Sayısı: 1941
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ihsan.pilatin

    4.8.2024 10:41:00

    Allah Razı olsun Hocam.

  • İsmail ÖNGEL

    4.8.2024 10:21:49

    Mükemmel… Misbah hocam kalemine yüreğine sağlık

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı