“Şeriatın kestiği parmak acımaz” sözü, İlahi kanunun uygun gördüğü cezaya razı olmak gerekir şeklinde anlaşılagelmiştir. Bu söze biraz farklı açılardan bakacağız.
Şeriat, Allah’ın insanlara gönderdiği ilahi kanunlar bütünüdür ve iki yönü vardır: Biri insan hayatını düzenleyen ve Allah’ın kelam sıfatından gelen bildiğimiz şeriat, diğeri ise kâinattaki tabii kanunları belirleyen ve Allah’ın irade sıfatından gelen fıtrî şeriattir.1 Bu iki şeriatın birbirine uygunluğu, aslında kâinatın ve Kur’an’ın birbirine şehadetidir. Bu uygunluk insanın hem hayatını hem de kâinatı anlamasına yardımcı olur.
Ne yazık ki kelam sıfatından gelen şeriat yanlış anlaşılmakta ve şeriatın insanın hürriyetini kısıtladığı ve zorlaştırdığı düşünülmektedir. Oysa şeriatın kestiği, insanın nefis ve hevasının zararlı arzularıdır. Bu kesme insanın acısını değil, mutluluğunu artırır. Çünkü insan, nefsine uyduğu zaman, hem kendine hem de başkalarına zarar verir. Hem dünyada hem de ahirette hüsrana uğrar. Ama şeriatın emirlerine uyduğu zaman, kendine ve başkalarına fayda sağlar. Dünyada ve ahirette saadete erer.
Şeriatın irade sıfatından gelen yönüne uymak ise kainattaki kanunları keşfetmek, Allah’ın sanatını, hikmetini ve kudretini tanımak demektir. Bu da, insanın Allah’a yakınlaşmasını, ibadetini ve şükrünü artırır. Ayrıca kainattaki kanunlara uyan insan fen ve bilimde ilerler. Böylece hayatını kolaylaştırır, imkanlarını çoğaltır ve medeniyetini yükseltir. Bu kanunlara uygun hareket eden, kâinatın hazinelerini açar, medeniyetin esaslarını bulur, ilim ve sanatın inceliklerini keşfeder. Bu kanunlara aykırı hareket eden ise, kâinatın düşmanı olur, medeniyetten geri kalır, ilim ve sanattan mahrum olur.
Bugün İslam âleminin batıdan geri kalmasının en önemli nedenlerinden biri, şeriatın bu yönünü göz ardı etmesidir. Batı, tekvinî şeriat denilen bu yöne uyduğu için fen ve bilimde ilerlemiştir. Ancak onlar da şeriatın kelam sıfatından gelen yönünü tanımadığından dolayı manevi değerlerden uzaklaşmış ve ahlaki çöküntüye sürüklenmiştir. Bu da batının kendi içinde çelişkiler, sorunlar ve krizler yaşamasına sebep olmuştur.
İslam dünyası, batının bu durumundan ders çıkarmalı ve şeriatın iki yönüne de uygun bir hayat tarzı benimsemelidir. Şeriatın kelam sıfatından gelen yönü, insanın imanını, ibadetini ve ahlakını korur. İrade sıfatından gelen yönü ise insanın ilmini, sanatını ve medeniyetini geliştirir. Böylece insan, hem dünyada hem de ahirette mutlu olur. Şeriat insanın nefsini keser, ruhunu besler ve insanın acısını değil, saadetini artırır. Kelam sıfatından gelen şeriatın kestiği parmak acımaz ama, İslam dünyasının hâl-i hazırdaki durumu şahittir ki, irade sıfatından gelen şeriatın kestiği parmak çok acıyor.