"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ekranların gölgesinde yaşanan hayat ve hakikatin peşinde olmak

Melih Can
27 Kasım 2024, Çarşamba
Günümüzde teknoloji hızla gelişirken, insanı bu dünyada sürükleyen meşguliyetleri de değişim göstermiştir. Özellikle akıllı telefon, tablet ve televizyon ekranları, günümüz insanını âdeta büyülemiş durumdadır.

Ancak bu ekranlar, insana gerçeklik sunar gibi gözükse de, aslında birer yanılsamadır. Elimizde tuttuğumuz bu ışıklı kutular, Eflatun’un mağara temsilinde tasvir ettiği gibi birer gölgeden ibarettir. Mağarada zincirlenmiş mahkûmlar, yalnızca duvara yansıyan gölgeleri görerek gerçekliği tanımaya çalışırlardı. Şimdi ise insanlar, ellerindeki ekranlarda parlayan görüntülerin cazibesine kapılarak, asıl hakikatten kopma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Oysaki bu dünyanın ötesine, görünmeyen bir gerçekliğe yönelmek, insanın yaratılış gayesini keşfetmesine yol açar. Kur’ân-ı Kerîm’de bu konuyla ilgili insanı sürekli hakikate çağıran öğütler yer alır. Meselâ bir ayette “Bu dünya hayatı ancak bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurdu ise, işte asıl hayat odur. Keşke bilselerdi!”1 buyurulur. Bu ayet, bizlere içinde yaşadığımız dünyanın geçici, hakikî olanın ise ebedî olduğunu hatırlatır. Peygamber Efendimiz de (asma) dünya hayatının çekiciliğine kapılmamamız gerektiğine dair uyarılarda bulunmuştur. Bir hadisinde “Dünya ahiretin tarlasıdır” derken, bize dünyayı bir hazırlık yurdu olarak değerlendirmemiz gerektiğini vurgular. Burada nasıl ekersek, orada öyle biçeceğimizden söz eder.

Eflatun’un mağara metaforu, bugünün insanının ekranlara zincirlenmiş hâlini anlatır niteliktedir. İnsan, ekranlardan yansıyan parlak, cazibeli görüntülerle avunurken, aslında hakikatten kopar. Ancak kendini bu zincirlerden kurtarabilenler, gözlerini gerçeğe çevirmeyi başaranlar, hakikî âlemin burada gördüğümüz şeylerin ötesinde olduğunu fark ederler. Bir nevi bakış açılarını yani nazarlarını değiştirirler. Varlığa artık sırf varlık olduğu için değil, onu var edenin izlerini görmek üzere bakarlar. Bu bakış açısına, “mana-i harfiyle nazar etmek” denir. Yani mevcudata, yaratıcısının tecellilerini anlamaya çalışarak bakmak...

Bu nazar, kişiyi dünya meşguliyetlerinden uzaklaştırarak daha derin bir anlam arayışına yönlendirir. Yalancı ışıkların, cazibeli gölgelerin ardındaki gerçeği görebilenler, öğrendiklerini sadece bilgi seviyesinde bırakmaz, o bilgiyi hakikî bir marifet, bir tanıma vesilesi olarak değerlendirir. Zira artık mevcudat, kendisini gösteren değil, kendisini yaratanı işaret eden bir ayet olur. İnsan, böylelikle evrendeki her bir varlığı Allah’ı tanımanın bir aracı olarak değerlendirir; bu sayede elde ettiği bilgi, onu gerçek manada ilim sahibi yapar.

Bugün, ekranların ardında kaybolan insana düşen en büyük vazife, hakikati aramak ve kendi içindeki bağlardan kurtulmaya çalışmaktır. Çünkü gerçek, yalnızca hakikatin peşinde koşanlara kendini açar. Yüzeyde kalanlar ise yanılsamalarla, geçici olanın ışığında oyalanmaya devam eder ve ömrünü o mağarada tüketir.

Dipnot:

1- Ankebut Suresi: 64.

Okunma Sayısı: 162
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı