Bugün, şu hayatta beğendiklerimizi düşünelim. Hiç kuşkusuz çoğumuz için ihtiyacımız olan veya olduğunu düşündüklerimize dair beğeni şartlarımız vardır. Yenilecek bir yemek, giyilecek bir kıyafet, yaşamak istediğimiz ev, hayatımızı paylaşacağımız eş, bineceğimiz araba beğeni şartlarımıza bağlı olarak tercih edilir.
Tahminimce çoğumuz için bu şartları belirleyen farklı sebepler vardır. Sebebini bilemesek de tercihlerimizi beğendiklerimiz doğrultusunda yaparız. Böyle olmadığı durumlarda, hoşlanmadıklarımıza mecbur kalmaksa, tam bir ıztıraptır bizim için.
Ailemiz, dünyaya gelişimizle birlikte bize bir isim seçer. Belirli bir yaşa gelinceye kadar giyilecek kıyafetlerimizi, gidilecek okullarımızı onlar tercih eder. Artık ben de varım dediğimiz yaşlarda ise kendimiz yapmaya başlarız tercihlerimizi. Ve ondan sonra çoğu kez ailemizin tercihlerini beğenmeyiz. Kendimize lâyık gördüklerimiz olmaya başlar. Markasıyla kendimizi mutlu hissetmek istediğimiz kıyafetlerimiz, çok kazandırdığını düşündüğümüz mesleklerimiz, modern evlerimiz ve lüks arabalarımız olsun hayallerine kapılırız.
Çoğu kez peşinde koşmamız gereken kalıcı ve baki olanla, geçici ve fani olanın yer değiştirdiğini fark edemeyiz.
Belki bunun için, neyin peşinde olduğumuzu anlamak adına, tercihlerimizin ve beğendiğimiz şeylerin ne olduğuna bakmamız gerekiyor.
Gerçekten de bu manada beğenilerimiz bize çok şey anlatıyor. Bu yüzden olsa gerek bir çok firma yetkilisi personel alımlarında kişilerin sosyal medyadaki durumlarını, beğenilerini, paylaşım ve yorumlarını da inceleyerek karar veriyorlar.
Peki, hızın ve hazzın bu kadar kutsandığı bir zamanda tercihlerimizi ve beğenilerimizi nasıl vasatta tutacağız? Sanırım bu sorunun cevabı, hepimizi bekleyen kaçınılmaz sonda.
Geçtiğimiz günlerde Soma’dan gelen acı haber, hepimiz için hızla akıp giden koşuşturmayı durdurdu, peşinde koştuğumuz hazları acılaştırdı. Şu yaşadığımız hayatın en büyük nasihatini önümüze koyuverdi. Belki de aklımızı başımıza almak için aradığımız cevapları fısıldadı bize.
Kâinatın Efendisi (asm) ise böylesi bir fısıltıya şöyle tercüman oluyor: Bir gün kendisine adamın biri “mü’minlerin hangisi en akıllıdır?” diye sorar. Resulullah (asm) “ölümü en çok hatırlayan ve ölümden sonrası için en iyi hazırlığı yapandır. İşte bunlar en akıllı kimselerdir” diye cevap veriyor ve ölümü gündeminde tutmayanlara adeta aklını başına al diyor.
O zaman şimdi akıllıca bir iş yapalım, kendimize ölümlerden ölüm beğenelim! Ve soralım kendimize, ‘bir dâvâyı savunurken mi, boş hayaller peşinde koşarken mi, yoksa deli divane gibi yaşarken mi ölmek istersin?’ diye.
Akıllı insan, kendisine bir ölüm seçtiğinde aslında hayatını da seçmiş olur. İşte o zaman nihaî hedefin hatırlatıcılığı, anlık hedeflerin geçiciliğini unutturmaz. Tercihler, ebedî olanın istikametinde olmaya başlar. Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz hakikatini, nasıl ölmek isterseniz öyle yaşarsınız, diye de hissetmeye başlar.
Haydi o zaman bir iyilik yapalım ve ‘ölümlerden ölüm beğenelim kendimize.’