11 Temmuz 2014, Cuma
Geçen günlerde sosyal medyada hayvanlar âlemiyle ilgili bir belgesele rastladım. Kısa videoda Güney Afrika’da yaşayan canlıların Marula ağacının meyvelerini yedikten sonraki halleri gösteriliyordu.
Bu ağacın meyvesini yiyen maymunlar, filler, devekuşları, zürafalar ve diğer hayvanlar ayakta yürüyemeyecek kadar sarhoş oluyordu. Hatta bir köşe de sızanlar bile vardı.
Fakat hayvanlar bu meyveyi yemek ve ağacın gölgesinde gölgelenmek zorundaydılar. Çünkü Afrika’nın en sıcak ve kurak zamanı yaşanıyordu.
Marula ise yılda bir kez ve bol sulu meyveler veriyordu. Belki de bu yaşanan zaruret sebebiyle o bölgede yaşayan hayvanlar için Marula büyük bir cazibe oluyordu.
Hayvanların sarhoşluğunun sebebi ise meyvenin % 17’ye yakın alkol içermesi. Bir de kuraklık zamanı bu meyvelerden bol miktarda yenmesi hayvanlar için sarhoşluğu kaçınılmaz kılıyor.
Marula ağacı sadece hayvanların istifade ettiği bir ağaç değil elbet. Afrikalılar uzun yıllardır bu ağaçtan faydalanmaya devam ediyorlar.
Çünkü Marulanın insanlara faydası oldukça fazla. Bekletilmemiş çekirdeklerinden elde edilen yağı yemeklerde faydalıyken, ağacın dış kabuğu ishal, sıtma gibi hastalıklara, iç kabuğu akrep ve yılan sokmalarındaki ağrıyı almada işe yarıyormuş. Bunun dışında başka sektörlerde de kullanılabiliyormuş.
Yani dikkat edilmesi gereken şey meyvelerini fazla bekletmeden, tazeyken kullanmak. Ve aşırıya kaçmamak.
Marula üzerinden önümüze konulan bu hakikat, aslında dünyanın haliyle ne kadar da benzerlik gösteriyor.
Fertler veya toplumlar da hayatlarının belirli zamanlarında çaresizliğin yakıcı kuraklıklığına, dilleri damakları kurutan susuzluklara dûçar kalabiliyorlar.
Gölgelenecek bir ağacın serinliğine muhtaç hale gelirken, alternatiflerin gözükmediği, tutunacak dalların kalmadığı zamanlar yaşayabiliyorlar.
Böylesi zaruret halleri çoğu kere kalpleri çelişkiye, akılları doğru ile yanlışı ayırt edemez hale getirip, dağılmalara ya da sarhoşluklara sebep olabiliyor.
Belki bu gibi zamanlarda Tâlut’un Câlut’la savaşında yaşananları hatırlamalıyız. Hani savaşa giderken Tâlut askerlerine, karşılarına çıkan nehirden zarurete binaen bir parça için demişti de içlerinden pek azı hariç, çoğu kana kana içmişlerdi. Ve kana kana içenler Câlut’un karşısına çıkacak gücü bulamamışlardı.
Kana kana içenler dağılıp gitmişlerdi de geri kalan azlar, sırat-ı mustakîmde kalıp zaferle geri dönmüşlerdi.
Gerek tarihteki yaşanmışlıklar, gerekse başka âlemlerde olanlar bizim hayatlarımıza yansıyan izdüşümleriyle dolu aslında.
Şunu çok iyi bilmeliyiz ki, geçmişin zulme karşı savaşmaya giden sâdıklarının önüne çıkan nehirler bizim de karşımıza çıkmakta. Hayvanlar âleminin kuraklık ve susuzluk çaresizliğiyle tutunduğu Marula ağacı ve onun meyveleri bugün bizim de önümüzde.
O zaman şimdi soralım kendimize, acaba hangi nehirlerde yıkanıyorum? Ve hangi Marula’nın sarhoşuyum?
Okunma Sayısı: 2765
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.