Meclis’in tatilde olduğu dönemde siyaset biraz geri plânda kalırken, halkın gündemi geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı, kapanan işyerleri, insanların alım gücünün düşmesi.
Aslında bunlardan daha önemli olan sosyal medya olmasa pek gündeme gelmeyecek cinayetler, hırsızlık, yolsuzluk, uyuşturucu belası, ahlâkî yozlaşma, toplumsal çürümeler.
Tedbir alınamadığı için bu tehlikeler her geçen gün daha da büyüyor.
Bu büyük meselenin düzelmesi bir yana daha da arttığı yıllar önce hazırlanan raporlarda ortaya çıkmış, toplumun temel yapı taşı olan ailenin, yanlış politikalar ve uygulamalar sebebiyle ciddî anlamda tahrip edildiği ortaya konulmuştu. Ahlâkî bozulmanın aile üzerindeki etkilerinin gelecek ve modernite çatışması, ekonomik ve sosyal yapının bozulması, medya üzerinden yapılan algı ifsadı, göç ve çarpık şehirleşme, çalışma hayatının zorlukları, kanunî düzenlemelerin eksikliklerinin, aile yapısının bozulmasına sebep olduğu raporlanmıştı. Evlenme oranlarında düşüş yaşanırken boşanma oranlarındaki artışa dikkat çekilmiş ve tedbir alınması istenmişti.
***
10 YIL ÖNCE SÖYLEMİŞTİ
Başbakan yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü olduğu dönemde ülkemizde alkol ve uyuşturucuya başlama yaşının küçüldüğüne dikkat çeken Bülent Arınç, “Bu bir alarm değil midir, kötü bir iş değil midir? Maddî anlamda ülkemize çok büyük hizmetler verdik. Ama aynı gelişmeyi, manevî alanda yaşayıp yaşamadığımızı gözden geçirmemiz lâzım. Anayasa’da devlete verilen görevler var. Ailenin korunmasıyla ilgili gençliğin korunmasıyla ilgili hükümler var. Dolayısıyla gençliği uyuşturucu, alkol bağımlılığı gibi zararlı kötü alışkanlıklardan koruyacak tedbirleri hükümetlerimizin alması lâzım” demişti. (5.5.2014)
Arınç’ın bu tehlikeye dikkat çekmesinin üzerinden 10 sene geçti ve durum daha kötüleşti. Peki devlet bugüne kadar yeteri kadar tedbir alabildi mi, “devlet olma görevi”ni yapabildi mi? Tehlikenin her geçen gün büyüdüğünden de anlaşılıyor ki yapamamış…
***
ÇÜRÜMENİN KOKUSU
Arınç’ın bu sözlerinin üzerinden 10 yıl geçtikten sonra, “Bir koku var duyuyor musunuz? Aile kurumunun yozlaştığı, ahlâk, edep ve hayânın neredeyse sadece lafta kaldığı, toplumsal çürümenin kokusu bu… Asıl can acıtan nedir biliyor musunuz? Bu koku her geçen gün daha da yayılıyor ve toplumsal ahlâkı, aile hayatını ve bizi biz yapan kavramları yok ediyor. Zaman geçiyor, vakit daralıyor. Bizleri yönetenler ellerindeki işleri birilerine teslim edip bu toplumsal çürümeye odaklanmak zorundadır” ikazında bulunurken, “Toplumsal çürümenin telafisi zor; bedeli ağırdır…” ikazında bulunuyor.
Bu bedelinin ağır olduğu son günlerde artan cinayetler de, yaşanan yozlaşma ve çürümelerde maalesef görüyoruz.
Peki, geçen bunca sene bu toplumsal çürüme neden artarak devam ediyor? Bunun sebepleri araştırılıyor mu? Bu çürümeyi durduracak tedbirler neden alınmıyor? Bunu yapma başta ülkeyi yönetenlerde değil mi?
***
ÇARE: MANEVÎ TAMİRAT
Gittikçe artan bu büyük tehlikeye karşı gerekli tedbirlerin alınmasının zarureti zaten vardı her sene artarak devam ediyor. Gençlerin zararlı alışkanlıklardan korunmasında ailelere görev düşerken en önemli görev de devlete düşüyor. Bu görev şu andaki dayatılan gündemlerden çok daha önemli…
Hem maddî hem de manevî çöküş için “artık yeter” deme zamanı geldi de geçti bile…
Manevî tahribata karşı manevî tamirat gerekli… Çare bu. Ama anlaşılıyor ki, tam anlamıyla yapılmıyor ya da yapılamıyor.