İlk insan Hz. Âdem’in (as) yaratılışından evvel ve adına Kalu Belâ denilen, ruhlar ile yapılan bir sözleşmenin mevcudiyetini ayetlerden anlıyoruz.
Hz. Ali’den (ra) nakledilen rivayet, Araf Suresi’nin 172. Ayeti’nde bahsedilen “Bezm-i elest” veya “Kalu belâ” tabir edilen; Allah’ı, Rab olarak tanıma sözleşmesine dayandırılır.1 Buna göre bezm-i elest”te, Allah, bütün insanların ruhlarından kendisini “Rab” olarak tanımaları yönünde aldığı sözü mecazen Hacerü’l-Esved içinde taşımakta olup, ondan, bu ahde vefa gösterenler lehinde kıyamet gününde şahitlikte bulunması istenecektir.
İbn-i Abbas’ın (ra) rivayetinde ise kıyamet günü getirilen Hacerü’l-Esved, kendisini istilâm edenlere şahitlik edeceği bildirilir. Hacerü’l-Esved’in ziyaret ve istilâmında okunan duadaki ahde vefa gösterilmesi ve sadık kalındığının ifadesi bu noktadan anlamlıdır.
Bezm-i elest/kalu belâ, Allah’a verilen kulluk sözünün hatırlatılması noktasından anlamlı olduğu gibi Allah’ın varlığını ve birliğini tanıma, kavrama ve dolayısıyla Allah’a inanma kabiliyetinin insan fıtratına yerleştirildiğine işarettir. Bu cümleden hareketle iman etmesi için insan; zihnî, kalbî ve ruhî donanıma sahiptir.
Araf/172’deki işaret edileni sembolik olarak, Bediüzzaman’ın “imanın tercümanını mübarek Hacerü’l-Esved’e tevdi edip emanet bırakıyorum.”2 ifadesi hem vefaya hem de mevcut hâlimizin o sözleşmeye uyumu noktasından çok anlamlı ve önemlidir.
Başta kelime-i şehadet olmak üzere aynı mana ve muhtevayı taşıyan bütün zikir, dua ve ibadetlerde ifade ve tekrar edilen mana, söz konusu sözleşmedeki kavlin ihyasıdır.
Taş nasıl şahitlik yapabilir?
Bu konu ilmî isbattan ziyade gayba iman ile alâkalıdır. Ancak zihni, kabule yaklaştırmak babından kısa bir değerlendirme mümkündür.
Ağız, dil, gırtlak, ses telleri ve hava gibi cansız maddelerden bir araya getirilerek insanın konuşması nasıl harikulade ise, Hacerü’l-Esved’in şahitlik yapması da öyle bir harikadır. Lâkin ülfet ve gaflet bunu görmeye bazen mâni olmaktadır. Hâfıza kuvvesinde koca bir hayat dercedilerek istenildiğinde açılarak, hatırlanarak bire bir şahadet etmesi mümkün oluyor da Cenab-ı Hakk’ın yaratmasıyla Hacerü’l-Esved’in de şahadet etmesi gayet normaldir. Dağların, taşların Resul-i Ekrem’e (asm) şahadeti mu’cize eliyle mümkün olurken mu’cizeyi yaratan Allah’ın emriyle de Hacerü’l-Esved’in şahadeti de inşaallah olacaktır.
Bediüzzaman’ın Hacerü’l-Esved’in bir bilgisayar diski gibi bütün şahadetleri, istilâm ve öpmelerini kaydeden bir vazife gördüğüne işaret etmesi bize bu bilgileri hatırlattı.
Nice şeyler var ki kendi varlıklarından ziyade işaret ettikleri manaya işaret için vardır. Onların vücudu, temsil ettikleri mana ile kaimdir, anlamını bulur, vazifesini ikmal eder. Bu bakış açısından hareketle Kalu Belâ hadisesi de Hacerü’l-Esved de esasen ruhun Allah ile yapılan sözleşmesini temsil etmesi noktasından; unutmaya meyilli insana hatırlatılması, verdiği söze yeniden dönmesi, kendini toparlaması için bir ikazcıdır.
Bu manayı tesbit için olsa gerek ki, Hz. Ömer (ra), istilâmda o taşa geldiğinde, “Ben senin taş olduğunu, bir fayda ve zarar veremeyeceğini biliyorum. Şayet Resulullah’ın (asm) seni öptüğünü görmeseydim, ben de öpmezdim.”,3 manasında sünnete ittiba, o taşa bir kutsallık vererek puta çevirmemenin yanı sıra söz konusu sözleşmeye işaret ediyor diye anlaşılır.
Dipnotlar:
1- https://islamansiklopedisi.org.tr/ bezm-i-elest; 2 Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, s. 465 3 Buhârî, Hac 50; Müslim, Hac 251