Mevcudatın her birisinin ismi vardır. İsimleri farklı, kendileri bir; kendileri farklı isimleri bir olan mevcudat.
Bize okullarda ismi tarif ederken “ad”a isim denir, diyorlardı. Varlıklara ad olan kelimelere isim denildi. Yani “ad”a isim denildi; isme isim... (!)
Biraz terakkî ettik, “hakikatta veya tasavvurdaki varlıkları ifade eden, yani onları karşılayan kelime çeşidi”ne “isim” denildi.
Sıfat ve hususiyetlerini bilebildiği, fakat mahiyetinden habersiz olduğu eşya karşısında aciz kalan beşer, ona verdiği ismin mahiyetini bilememekte. Allah’a dayanmadıkça bilemeyecek ve bulamayacaktır.
Bediüzzaman “Mevcudat, müdrik ve âlimin malıdır. İlim ile alır, ‘isim’le ahzeder, suretlerinin temessülüyle temellük eder” 1 der. Projektör gibi ilim ile mevcudatı aydınlatıp, tanıyıp alır. O varlığı diğerlerinden ayıran hususiyetlerini tanıyarak âlemi öğrenir. Allah’ın azameti karşısında diz çöker.
İdrak etmek, öğrenmek ve tahsil etmek madem isim ile oluyor; o halde ismi bilmek, idrak etmek gerekir.
Değil mahiyetini anlamak, tarifinde bile acze düşen beşere, ismin tarifini tam, etraflı, ilmî ve öz bir şekilde ve hakikatlı bir vaziyette ifade eden Bediüzzaman’ın tesbiti dikkatimizi çekmekte:
“‘El-esmâe’ *: İsim ve sıfat ve hasiyet gibi eşyayı birbirinden ayırıp temyiz ve tayin eden alâmet ve nişanlardır; yahut insanlar arasında münkasım olan lügatlardır.” 2
Kâinatta varlıkları karşılayan kelimelere isim, hareketleri karşılayan kelimelere ise fiil denir. Ayrıca gramer yönünden vazifeleri olanlarına ise edat denir. Sıfatlar ismin içerisine girerler.
Şimdi eşyayı birbirinden ayıran, taşı ağaçtan, ağacı taştan ve evden ayıran ve aradaki farkı ortaya koyan kavrama, mefhuma, kelimeye “isim” diyoruz. Yahut insanlar arasında taksim edilmiş, yani şu şeye “ağaç”, şu şeye “taş” denir şeklindeki ifade edilen kelimelere isim denir.
Demek ki: Görünen veya görünmeyen âlemlerde bulunan şeye, eşyaya verilen isimler kendilerindeki farklı hususiyetlerden gelmektedir.
Dipnotlar:
* Bakara Sûresi: 31.
1- Bediüzzaman Said Nursî, İşârât-ül İ’caz, sh. 427.
2- Age, s. 426.