“Yusuf daha yıllarca zindanda kaldı.” (Yusuf Sûresi, 42) âyetinin ihbarı ve sırrıyla Yusuf Aleyhisselâm mahpusların pîridir.
Ve hapishane bir nev’î Medrese-i Yusufiye olur. Madem Risale-i Nur şakirdleri, iki defadır çoklukla bu medreseye giriyorlar; elbette Risale-i Nur’un hapse temas ve isbat ettiği bir kısım mes’elelerinin kısacık hülâsalarını, bu terbiye için açılan dershanede okumak ve okutmakla tam terbiye almak lâzım geliyor.” (Meyve Risalesi)
Yusuf aleyhisselâm gibi suçsuz olduğu halde hapislere atılan Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî orada mahpuslara iman ve Kur’ân hakikatlerini ders vermiştir.
“Bediüzzaman, her girdiği hapisteki hapisleri irşad eder; hapisteki bâzı câniler, koyun gibi bir hâl alır. Hapiste dahi tecrid-i mutlak içinde bırakıldığı halde, hapishâne bir Nur mektebi vaziyetine girer. Bunun için, girdiği hapishânelere “Medrese-i Yûsufiye” der. Hattâ Denizli Hapishânesi’nde bir kısım gençler medrese-i Yûsufiyeden ayrılmak istemeyerek, “Bediüzzaman daha burada kalırsa, biz kendimizi suçlu gösterip ceza alacağız, ondan ayrılmayacağız; Risâle-i Nur’dan ders alacağız” demişlerdir.” (Tarihçe-i Hayat)
Risale-i Nur eserlerini okuduğu, neşr ettigi için Medrese-i Yusufiye’ye girme devri 1980’lerden sonra büyük ölçüde kapandı. 1980 ihtilâlinde Ankara’da öğrenciydim ve bir Nur dersanesinde kalıyordum. Biz de şikâyet üzerine askerler tarafından götürüldük ve 41 gün gözaltında kaldık. Sonrasında takipsizlik kararı verildi ve serbest kaldık.
Bu vesileyle biz de Medrese-i Yusufiyenin tadını almış olduk.
Büyüklerimiz, âlimler, peygamber varisleri, vazifelerini yapmışlar ve ahirete gitmişlerdir. Bizler de o yolun yolcusuyuz, biz de ahirete doğru koşar adımlarla gidiyoruz. Bizlere düşen onların mirasına, eserlerine sahip çıkmak, onların yolundan gitmek. Ne mutlu İman ve Kur’ân yolunu kendisine rehber edenlere.