Selefi Sultan IV. Mustafa'nın Alemdar tarafından halledilmesiyle Osmanlı Hanedanının tek erkek varisi ve veliahdi olarak 23 yaşında tahta geçen (Temmuz 1808) Sultan II. Mahmud, otuz yılı aşan müddetle devletin başında kaldı.
Bu uzun zaman zarfında, haliyle pek büyük hadiseler vukua geldi. İçerde ve dışarda pek şiddetli sosyal sancılarla siyasî çalkantılar yaşandı. Küçüklü büyüklü savaşlarla karşı karşıya gelindi. Yıpratıcı isyanlar ve sarsıcı başkaldırılarla uğraşıldı.
Bir yandan da adlî, örfî, askerî, siyasî, medenî, maarif, imar ve bayındırlık sahasında birtakım yenilikler yapılarak, eksimiş ve hantallaşmış devlet çarkına yeni bir işlerlik kazandırılmaya çalışıldı.
İster elde edilen başarılı hizmetler olsun, isterse başarısızlıkla neticelenen gelişmeler olsun, o dönemde yaşanan herşeyi padişahın şahsına mal etmek doğru değil.
Öncelikle, beş asrı geri bırakmış koca bir devletin her sahada başarı sağlamasını beklemek, rasyonellikle bağdaşmaz. Aynı şekilde, elde edilen her başarılı hizmeti bir tek şahsa mal etmek de doğru olmaz. Zira, hemen her dönemde vizyonu geniş, üstün meziyetlere sahip, kabiliyetli, nitelikli paşalar ile devlet adamları çıkmış ve bunlar bütün hayatını devlet–millet hizmeti yolunda fedâ etmişlerdir. Bu hususu görmezden gelerek yapılacak değerlendirmeler hakperestçe olmaz.
Genel tabloya bu çerçeveden bakarak, Sultan II. Mahmud zamanında (1808–39) yaşanan gelişmeleri farklı başlık ve ayrı bölümler halinde sunmaya çalışalım.
Osmanlı'da bir ilk: Sened–i İttifak
Osmanlı Devletinde merkezî otorite ile taşra yönetimi arasında yapılan anlaşma sonucu imzalanan (29 Eylül 1808) "Sened–i İttifak"ı, bir cihetiyle Türkiye'de toplumsal anayasa ve katılımcı demokrasi sahasında atılmış ilk önemli adımlardan biri olarak değerlendirmek mümkün.
Zira, merkezî otorite daha önceden böyle bir yola girmiş, ya da kabullenmiş değil. Herşey merkezden tasarlanıyor, plânlanıyor ve emir/fermân ile tatbik sahasına konuluyordu.
Esasında, daha evvel, yani katledilen Sultan III. Selim devrinde de taşranın yönetime katkısı düşünceleri doğmuş ve fakat bu düşüncenin yeşermesine bile fırsat verilmeden boğdurulmuştu.
Ne var ki, 1808 yılı ortalarına gelindiğinde, artık yeni bir hâlin kaçınılmaz olduğu kanaatine varılarak, hazırlık çalışmalarına başlandı.
Bu çalışmalarda lokomotif vazifesini gören kişi, genç padişahın ilk Sadrâzamı olan Alemdar Mustafa Paşaydı.
Devletin merkez ile taşra teşkilâtları arasındaki münasebetlerin hiç de sıhhatli olmadığını ve böyle devam ederse, daha fecî hadiselerin yaşanacağını Sadrâzamlık makamında daha iyi fark eden Alemdar Mustafa Paşa, Padişah ve diğer devlet erkânıyla birlikte karar kıldılar.
Bu çerçevede hazırlanan Sened–i İttifak ile, devletin iki cenahı olan merkez ile taşra teşkilâtlarının birbirini hem murakabe etmesine, hem de yardımlaşmaya dayalı âdil bir sistemin kurulması hedeflendi.

Masada iki taraf var
Bu konuyla ilgili bütün kaynaklar, anlaşma masasında iki tarafın olduğunu gösteriyor.
Taraflardan biri, Osmanlı hükûmetini temsil eden Sadrâzam ve sâir devlet erkânından teşkil olunan heyettir. Masanın diğer tarafında ise, taşranın uzak–yakın muhtelif merkezlerinden–askerleriyle birlikte–İstanbul'a gelmiş olan Âyân'dan kimselerdir.
Âyân, o devirde taşradaki büyük yerleşim merkezlerinde devlet nâmına idarî vazifeler de üstlenmiş olan tanınmış, hatta hanedandan sayılan itibarlı kimselere verilen ünvandır.
Misâl olarak–Sened–i İttifak'a da imzâ koyanlardan–şu isimleri zikretmek mümkün: Mağnisa Âyânı Karaosmanoğlu Hacı Ömer Ağa, Karaman Valisi Kadı–Abdurrahman Paşa, Bozok (Yozgat) Âyânı Çapanoğlu Süleyman, Serez (Orta Makedonya) Âyânı İsmail Bey, Bolu Voyvodası Hacı Ahmedoğlu Seyyid İbrahim Ağa, Bilecik Âyânı Kalyoncu Mustafa Ağa...
* * *
Hükûmet erkânı ile taşradan gelen Âyân arasındaki toplantı, Kâğıthane'deki Çağlayan Köşkünde yapıldı. Toplantının ilk oturumunda, henüz yeni tahta geçmiş olan Sultan II. Mahmud da bulundu.
Katılımcılar, genç sultana olan hürmet ve tâzimlerini derbeyân ettikten sonra, gündeme alınan konuların müzakerelerine başlandı.
Toplantının 10 gün kadar sürdüğü anlaşılıyor. Tarihçi İsmail Hami, Arapyan Efendiden yaptığı iktibasa göre, 7 ana başlık halinde yazıya dökülen Sened–i İttifak kararının nihaî bildirisinde şu ifadelere yer verilmiş: "Bir meclis–i meşveret ihdas edilerek alınan kararlar mûcibince, Sadâret ile Âyân arasında bir Sened–i İttifak akdolunmuştur."
Taraflarca imzalanan bu anlaşma, belki de ilk kez olmak üzere devletle vatandaş (tebaa) arasında kabul edilen bir "resmî sözleşme" hüviyetini taşımaktadır.
Bizim muhtelif kaynaklardan derlediğimiz bilgilere göre, çok uzun ve detaylı metinler halinde kaleme alınan Sened–i İttifakın ana hatlarını özetler halinde şöylece sıralamak mümkün.
Bir: Padişah "devlet–i ebed müddet"in kutbudur. Hepimiz ona bağlıyız. Bizim birlik ve beraberliğimizin devamı, padişaha ve saltanata bağlı olmaklığımızla mümkündür. Dolayısıyla, sultana veya saltanata karşı ocaklardan, aşairden veya hanedandan her kim ki ayaklanır veya ihanet ederse, hepimizi karşısında bulacaktır. Gerekli soruşturmadan (tahkikat) sonra, âsi ve hâin kimselerin üzerine müttefikan gidilecek ve hakkettiği cezaya çarptırılacaktır.
İki: Mahallerden toplanan asker, hem mahallî idarenin hem de ihtiyaç zamanında merkezî idarenin emrinde olan "devlet askeri"dir. Dolayısıyla, devletin tanzim ettiği düzen içinde yetiştirilecekler. İster dahilden, isterse hariçten zuhur edecek bütün tehlikelere karşı, bu askerî birlikler yekvücut halinde ve hızla harekete geçerek, tehlikeyi bertaraf edeceklerdir.
Üç: Devlete ait vergiler, mahallî teşkilâtlar vasıtasıyla düzenli şekilde toplanacak ve merkezî bütçeye aktarılacak. Buna uymayanlar, yahut karşı gelenler tedip edilecek.
Dört: Sadâret (Başbakanlık), bir mânâda "Makam–ı Vekâlet–i Mutlaka"dır. Taşra teşkilâtları ona karşı gelmeyecek, onun yetkilerini kullanma cihetine gitmeyecek. Hatta, Padişahın kendisi dahi Sadrâzam'dan habersiz iş yapmayacak, her konuda onun bilgisi dahilinde hareket edecek. Buna mukabil, Sadrâzam (bu tarihte Alemdar Mustafa Paşa) da, adâletten sapmayacak, rüşvet almayacak, iftira etmeyecek, adam kayırmacılık yapmayacak ve sorumluluklarını hakkıyla yerine getirecek. Aksi takdirde, yine "bilittifak" o makamdan men'edilmesi cihetine gidilecek.
Beş: İnsan temel hak ve hürriyetini nazar–ı itibara alan bu ana maddede, özet olarak şu hususlara yer veriliyor: Herhangi bir kişiye, gerek devletten, gerek bütün hanedandan ve gerekse sâir âyândan herhangi bir kötülük yapılmayacak, kimsenin canına ve malına zarar verilmeyecek. Birinin diğerine zarar verdiği, yahut zulmettiği iddia olunduğunda, mutlaka bir soruşturma yapılacak ve Sadaretin izni alındıktan sonra tedip için harekete geçilecek. Fakir fukaraya kimse zulmetmeyecek. Kesinlik kazanan suçlar olursa, bunlar asla cezasız kalmayacak. Devlet içinde de, kimse kimsenin işine karışmayacak, herkes yetki ve sorumlulukları çerçevesinde kalarak hareket edecek.
(Devamı var)