Hiç peşrev çekmeden, hemen asıl konuya girelim: AKP’li fanatikler, özellikle Erdoğan’ın şahsını yüceltenler, yıllar yılı başka siyasetçileri, özellikle S. Demirel’i hep aşağılamaya çalıştılar; kendince gördükleri çelişkilerini dillerine dolayıp akla ziyan düşmanlıkta bulundular.
Demirel yok artık; şimdi ortada Erdoğan var. Bu tarafgirleri, biraz da Erdoğan’ın çelişkilerini görmeye, düşünmeye dâvet ediyoruz.
Hiç olmazsa, belki biraz insafa gelirler de, kendilerini bir iç muhasebeden geçiriveriler...
İşte, kısa ifadelerde, Erdoğan’ın sayısız çelişkilerinden, U dönüşlerinden ve 180 derecelik çarklarından bir potburi...
***
Erdoğan, vaktiyle “Kardeşim” deyip ailecek ağırlamış olduğu Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’a niçin sonra en şedit bir düşman oldu? Böylesine düşmanca bir tavır, hem katil hem zalim İsrail devletinin yöneticilerine karşı niçin gösterilmedi, gösterilmiyor?
***
Suriye ve Mısır ile neredeyse bütün diplomatik bağlar koparıldığı halde, aynı tavrı neden İsrail için sergilenmiyor? Başlarındaki diktatör de olsa, bu iki kardeş ülke İsrail'den beter mi görülüyor?
***
Daha önce “Ben Ergenekon dâvâsının savcısıyım” dediği halde, sonra neden 180 derecelik bir dönüş yaptı? (Benzer durum, KCK dâvaları için de geçerli)
***
Dindarlıkta ve milliyetçilikte birinciliği kimseye vermedikleri halde, onların döneminde ülkenin dört bir yanı ecnebi şirketleri, marketleri, bankaları istilâ etmedi mi? Borsa ve bankaların çoğu, satılan-özelleştirilen KİT'lerin en ballıları, yine ecnebilerin eline geçmedi mi?
***
Daha evvel 11 yıl kanki olduğu F. Gülen Hoca için stadyum dolusu insanlara hitaben “Hocam, gel artııık! Gel de dindir bu hasretiii!” diye nidâ ettiği halde, sonra 180 derece çark edip “Hadi, erkeksen gel bakalım. Seni Haşhaşi seni” yollu tavır takınmalar sizce normal midir?
***
Belediye başkanı iken gündeme gelen 3. Boğaz köprüsüne şiddetle karşı çıkıp "Bu intihardır" dediği halde, aynı köprünün temeli atıldığında ise, karşı gelenlere demediğini bırakmadı. Bunda da bir çelişki yok mudur?
***
2011 seçim kampanyasında, sandıklarda AKP lehine oy patlamasını netice veren Çılgın Proje-Kanal İstanbul için “Seçimden hemen sonra kolları sıvayıp kazmayı vuruyoruz” dediği halde, neden bu sözün gereği yapılmadı?
***
2010 Referandumunda HSYK ile ilgili kànunu halka kabul ve tasdik ettirdiği halde, sonra niçin bundan caydı “Orada bir yanlışlık yaptık” dedi ve bu kurumu siyasetin adeta oyuncağı haline getirdi?
***
İhale Kànununda niçin baş döndürücü (100’den fazla) sayıda değişiklik yapılması cihetine gidildi?
***
Hukuk ve kànun ile değil, doğrudan siyaset topuzuyla sağlanan kısmî başörtüsü serbestliğinden hemen sonra, bu ülkede başörtülüler birbirine düşürülmedi mi? Madem ki temel ölçü başörtüsü... Eşi başörtülü olan on binlerce insan, bütün aile efradıyla birlikte mağdur edilmedi mi? Aynı mağduriyet furyası devam edip gitmiyor mu? Başörtüsünü serbest bıraktırıp, senden olmayan başörtülüleri kıyıma tabi tutmak, hangi ölçü ve kıstas iledir?
***
Hemen her seçimde "Şayet, tek başına iktidar olamazsam, kesinlikle istifa ederim" diyordu. Bunun gereği niçin yapılmadı, yapılmıyor? Son seçimde de AKP'nin lideriymiş gibi çalışmadı mı, seçim kampanyası yapmadı dı? Hem, Erdoğan için geçerli bir söz, Davutoğlu için geçerli değil mi yoksa?
***
Bir gazeteci tarafından ABD Başkanlarından Obama ve Bush'a benzetilmesine kızarak şunu söyledi: "Beni illa birine benzetecekseniz, Fatih Sultan Mehmed'e ve Mustafa Kemal Atatürk'e benzetin." Acaba, bu ifadede ürpertici, dehşet verici bir tenakuz yok mudur? Zira, birinci şahsiyet Ayasofya'yı Camiye çevirerek ibadete açtı; diğer şahıs ise, aynı mâbedi müzeye çevirerek ibadete kapattı.
***
Yıllar önce ABD'de kendisine verilmiş olan "Yahudi Cesaret Ödülü" meselesi çok tartışıldı. Ama, yine de netice değişmedi. Hatta, kendisi de "Bu ödülü iade edeceğim. Alsınlar başlarına çalsınlar" dedi. Ancak, demekten öteye gitmedi. Bundan rahatsızlık duymuyor ve bu meselede bir çelişki görmüyor musunuz?
***
CB sıfatını taşıdığı halde, neden bir siyasî partinin başkanı imiş gibi seçim kampanyası yürüttü? Neden muhalefet liderlerine türlü hakaretlerde bulundu? Bu garabetin benzeri nerede görülmüş?
***
Gerek Başkanlık Sistemine ve gerekse AB üyeliğine olan bakış tarzları da büyük ölçüde değişti. Üstelik, bu değişimin nerede duracağı da belli değil.
***
Kendisi ve has adamları yıllarca “Kürt sorunu”ndan bahsettikleri halde, son seçim kampanyasında neden keskin bir tavır değişikliği yaparak “Kürt sorunu da ne demek? Yoktur öyle bir sorun!” demeye başladı? Bu derin çelişkiye ne demeli?
***
Çok dindar bir şahsiyet olarak göründüğü halde, Bakara Sûresiyle alay edenlere, yahut kendisini Mehdi görenler, hatta kendisini Peygamber sıfatı ile vasıflandıranlara niçin hiç ses çıkarmadı, çıkarmıyor?
***
Meydanlarda Kur’ân ve Risâle-i Nur gibi kudsî ve manevî değerleri elinde sallaya sallaya alet etmekten niçin hiç imtina etmedi?
***
Anayasa hükümlerine aykırı olduğunu bile bile ve göz göre göre Risâle-i Nur’u niçin pür hevesle devlet tekeline sokmaya çalıştı?
***
Hz. Ömer, Hz. Ali, Selâhaddin-i Eyyübî, Sultan Fatih gibi aziz şahsiyetlerin bile gitmekten şeref duydukları mahkeme duruşmalarına bizzat gidip katıldıkları halde, Erdoğan, mahkeme kapısını kendisiyle birlikte aile efradı ve yakın arkadaşları için neden kapatma cihetine gitti?
***
Devletin bütün imkânlarını neden şahsî ve siyasî nüfuzu için kullanmaktan hiç imtina etmedi?
***
Hemen her konuda dinî referanslar vermeye çalıştığı halde, şu meşhûr Saray’daki lüks, debdebe, ihtişam ve israf furyasının İslâm’daki yerini niçin gösterip tarif etmiyor? Neden hâlâ gösterişin faziletlerini anlatıp duruyor? Bir başka soru: Asırlarca yükselen devletin yönetildiği Topkapı Sarayı mı çok gösterişli? Yoksa, devletin çöküşe geçtiği dönemlerde yapılan Beylerbeyi veya Dolmabahçe Sarayı mı?
***
2010 Referandumu ile 2011 seçim kampanyasında meydan meydan dolaşıp Deniz Baykal’ı kast ederek “Ahlâksız… Genel ahlâksız bunlar” dediği halde, 7 Haziran seçimlerinin hemen akabinde, neden ilk görüşmeyi Deniz Baykal ile yaptı? Hem, o görüşmenin içeriği niçin açıklanmıyor? Bu nasıl bir şeffaflık, bu ne biçim demokrasi anlayışı?
***
İsrail ve Yahudi zulmü… Sık sık “İsrail’e karşı bizim gibi sesini yükselten başka kimse var mı?” dediği halde, aynı zalim devletle ticaret hacminin üç misline çıkarılması ve savunma anlaşmalarının aynen sürdürülmesi de tenakuzun daniskası değil midir? Filistinli mazlûmların başına yağdırılan bombaların maliyeti içinde Türkiye’nin hissesi yok mudur?
***
Ve, Ayasofya… Siyasî hayatının muhalefet döneminde yıllarca “Ayasofya Camii’nin ibadete açılmasından” dem vurduğu halde, siyasetin başına geçtikten sonra neden bu en mühim meseleyi unutuverdi? Meselenin ehemmiyetini hatırlatanlara ise, kelimenin tam anlamıyla “ipe un serme” kabilinden cevaplarla mukabele etti.
***
Evet, işte bu ve benzeri mahiyette düşünülmesi, cevap verilmesi gereken daha birçok mesele var. Bunların cevabını vermek yerine, tutup yine bizi türlü ithamlarla karalamaya çalışacak trollerin, meddahların, fanatiklerin mesajların, yorumları bir kıymet-i harbiyesi olmaz. Onları insaf ile düşünmeye ve bir vicdan muhasebesi yapmaya çağırıyoruz.
EKLEMELER
Yer darlığı sebebiyle gazete sayfasına koyamadığımız çelişkilerle dolu önemli birkaç maddeyi de buraya ekliyoruz.
***
Sn. Erdoğan, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in cenaze merasiminde yaptığı konuşmada “Gittiğim hemen her yerde onun eserlerinin izine rastladım” dedi.
İyi de, hayatta iken Demirel’in hiçbir eserinden hayırla söz etmemesi, hatta onun ve iktidar devresinin köklü hizmetleri adeta yok sayması, yine bir yaman çelişki değil midir?
***
F. Gülen Hoca ve grubunu kast ederek “Maalesef, bunlar beni ve arkadaşlarımı aldattılar” dedi.
Bu sözü, üstelik beraberliklerinin 11. senesinde söyledi. Şayet doğru ise:
1) İdareci bir mü’min, bunca zaman nasıl olur da aldanır veya aldatılır?
2) Madem ki aldanmışlar veya aldatılmışlar, bundan sonra da başkası tarafından aldatılmadıkları ne mâlum?
3) Aldatılmaya bu derece müsait veya teşne olanlara nasıl güvenilir, ülke onlara nasıl emanet edilir?
***
Tâ kuruluşundan itibaren “özgürlükçü politikalar” sözü veren AKP yönetimi, zamanla bu sözünden caydı ve fikren muhalif gördüklerine karşı devletin kuvvetini istimal etmeyi adeta bir alışkanlık haline getirdi. 28 Şubat döneminde dahi görülmedik baskılara, kıyımlara başlandı. Bu kıyımlar aynen ber-devam iken; taraftarlarına ise, hemen her türlü kıyak, tayin-terfi ve bilhassa ihalelerde de kayırma-kollama işi bütün hızıyla devam ediyor.
***
Parti tüzüğünde milletvekili adaylarının önseçimle belirleneceği ifade edildiği halde, bu söz de tutulmadı, hatta tam tersi bir kulvara girildi. “Temayül yoklaması” adı altında, adaylar hakkında bütünüyle “tepeden-merkezden tesbit” formulü işletildi.