Kur’ân-ı Kerîm’de zekât verilecek yerleden birisi olan “Fi-Sebilillah” kelimesinin karşılığı “Allah yolunda harcama” demektir. Bu mutlak ve umumî bir ifadedir. Herhangi bir şey ile kayıtlanamaz.
Zamanımızda da manevî mücahede için gerekli olan kitap, yayın, neşriyat ve bunların bütün giderleri ile burada çalışanların ücretleri zekât fonundan karşılanabilir.
Bediüzzaman Said Nursî zekât gelirlerinin bir fon, bir müessese halinde toplanarak “İ’lay-ı Kelimetullah” amacı ile, kurumsal bir yapı olarak açılacak olan “Medresetü’z-Zehra”nın bütün giderleri için kullanılması gerektiğini, böylece “milletin menfaatine” (Münâzarât, 1998, s. 103, 129.) sarf edilmesi lüzumunu açıkça belirlemiştir.
Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu bu proje ile Peygamberimizin (asm) “Eshab-ı Suffe”si arasında bir paralellik vardır. Peygamberimiz (asm) buranın giderlerini sadâka ve zekât fonundan karşıladığı gibi Bediüzzaman da zekâtın iyi bir çeşme olacağını ifade eder. Bu husus sadece Bediüzzaman’ın değil, Elmalılı Hamdi Yazır, Yusuf El-Kardavî Hanefi fakihlerinden İmam el-Kasanî, büyük müfessirlerden Fahreddin-i Razî’nin desteklediği bir görüştür.
Bediüzzaman “Risale-i Nur’un hizmetine hasr-ı vakit eden rükünlere ve çalışanlara zekâtla yardım etmek de Risale-i Nur’a bir nevi hizmettir” der. (Kastamonu Lâhikası, 172; Hizmet Rehberi, 404.) Yine Bediüzzaman, “İhsanlar zekât namına olmazsa zararlıdır ve bazen faidesiz gider” (Mektubat, 2005, s. 462) demektedir. Verenin minneti, kendine bir hissesinin olmaması ve kurumun da malı veren şahıstan şöyle veya böyle etkilenmemesi için yapılan ihsanın zekât namına olması gerekir.
Allah rızasına en uygun olan durum da budur.
Günümüzde din düşmanları ve ehl-i dalâlet ile en tesirli cihadın matbuat dili ile ve eğitim yolu ile olduğu bir gerçektir. Dine ve imana saldırılar da en fazla bu vasıta ile gelmektedir. “Düşmanın silâhı ile silâhlanın” kuralı gereği basın yayın, radyo, tv ve eğitime daha fazla önem vermek gerekir. Amacı Allah’ın dinini savunmak ve Allah’ın adını yüceltmek olan kurum ve kuruluşlara verilecek zekât tam yerini bulur. Böyle kurumları da zekâtlar ile desteklemek gerekir.
Eskiden beri sadece fakirlere has kabul edilen zekâtın milletin menfaatine ve maarife, yani eğitime yatırım olarak değerlendirilmesi gerektiğini izah eden Bediüzzaman bunu bu zamanın şartlarına bağlar ve şöyle der: “Her zamanın bir hükmü vardır. Şu zaman bazı ihtiyarlamış olan âdetlerin terkine ve neshine fetva vermiştir. Zararları faydalarına galebe ettiği için o âdetin idamına fetva vermiştir” (Münâzarât, 103) diyerek artık değişen ve gelişen şartları nazara alarak zekâtı ferdin faydası için milletin menfaatine sarf etmek ve bireysellikten kurumsallığa geçen zamanımızda kurumsal bir yapıya dönüştürülmesi gereğinin altını çizer.
Din için savaşın ortadan kalktığı ve medeniyetin yaygın hale gelerek ikna vasıtalarının çoğaldığı günümüzde Bediüzzaman’ın açık ve net ifadesi ile “Manevî cihad” öne çıkmıştır. Dört mezhebe göre eskide “Allah yolunda cihada çıkanların zengin dahi olsalar silâhları, atları, yol ikamet ve diğer masrafları zekât fonundan karşılandığı” gibi, zamanımızda da manevî mücahede için gerekli olan kitap, yayın, neşriyat ve bunların bütün giderleri ile burada çalışanların ücretleri zekât fonundan karşılanabilir.
Yeni Asya Vakfımız bu manevî hizmetlerin, “Fi Sebilillah” hizmetleri deruhte ettiği için zekâta en lâyık ve sevabı da buna göre en fazla olacaktır. Zira yerini bulan zekât kabul olan ibadet gibi Allah katında sevaba mazhar olacağı açıktır.
Bu konuda Bediüzzaman’ın şu ifadeleri bizim için yeterlidir:
Soru- Biz kuvvetimizi nasıl toplayıp namus-u İslâmiyeti muhafaza edeceğiz?
Cevap- Fikr-i milliyet ile, milletin cevfinde havz-ı kevser gibi bir havz-ı marifet ve muhabbet yapınız. Altındaki suyu çeken delikleri maarif ile kapatınız. İçine su akıtan yukarıdaki mecraları fazilet-i İslâmiye ile açınız. Büyük bir çeşme var; şimdiye kadar su-i istimal ile şûristana dağılıp bazı seele ve acezeye neşv-ü nema verdi. Bu çeşmeye güzel bir mecra yapınız. Mesai-yi şer’iye ile şu havuza dökünüz, sonra da bostan-ı kemâlâtınıza su veriniz. Bu hiç bitmez ve tükenmez bir menbadır.
Soru- Nedir o çeşme?
Cevap- Zekât. Sizler Hanefi ve Şafisiniz. (ESDE, 2009, Münâzarât, 271-272.)