Görünen o ki, Boğaziçi Üniversitesine Erdoğan’ın “rutin” dediği işlemle kayyım rektör atanmasından sonra olayın aldığı şekil, özellikle iktidarın hiç beklemediği ve hesap etmediği gelişmeleri beraberinde getirecek.
Öğrencilerin ve öğretim üyelerinin ortaya koyduğu kararlı tepki ve duruş karşısında iktidarın tavır ve söylemleri hep ters tepiyor.
Erdoğan’ın “Öğrenci misiniz, terörist misiniz?” çıkışları ve ardından, 2009’da Türkiye Millî Kültür Vakfının 40 Vakıf İnsana Vefa toplantısında “Küçük Ağa ile Kurtuluş Savaşını, Osmancık ile Osman Beyi, Şeyh Edebali’yi ondan öğrendik” dediği Tarık Buğra’nın kızı Prof. Dr. Ayşe Buğra’yı provokatörlükle suçlayarak gösterdiği “vefa” da aynı etkiyi yaptı.
Eylemlere katılan başörtülü öğrenci Şeyma Altundal’ın “Yerlerde sürüklediler, başörtüm açıldı, ters kelepçe yapıldı, başörtümü takmama izin vermediler. Polis ‘Ben örteceğim senin başını. Eğ başını, görürsün sen’ dedi” sözleri ise işin bir diğer vahametini gösterdi.
Yine Şeyma’nın gözaltı sonrası bırakıldığında “Nezarethaneye girince bir tabela gördüm: ‘Haklarınızı biliyor musunuz?’ Haklarımızı bildiğimiz ve onları dile getirmekten çekinmediğimiz için buradayız. Devlete değil, yalnızca Allah’a kul olduğumuz ve tek otorite Onu bildiğimiz için buradayız” sözleri konuyu tamamladı.
Bunlar, Boğaziçi direnişini “terör” örgütleri ve özellikle LGBT ile Kâbe posteri provokasyonu üzerinden itibarsızlaştırıp “Yeni bir Gezi kalkışması” senaryosuyla üzerine gitme ve bastırma hesabı yapan iktidarı zora soktu.
Öğretim üyelerinin sıkı dayanışması, perde gerisinde yoğun şekilde yapıldığı belli “ikna” gayretlerine rağmen dağıtılamayınca, iletişim ve hukuk adıyla iki yeni fakülte kurulmasının gündeme getirilmesi de sonuç vermedi.
Tam tersine “kadrolaşma ve rant” tartışmalarını tetikleyerek işi yeni bir boyuta taşıdı.
Gelinen noktada ABD faktörü üzerinden yeni bir atraksiyon denemesi daha yapılıyor.
İktidarın Biden yönetimiyle temas kurabilmek için her koldan dört gözle işaret beklediği bir ortamda bu denemenin nasıl bir sonuç vereceğini de hep beraber göreceğiz.
Ama gelinen noktada görünen o ki, Boğaziçi direnişi tek adam rejiminde iyice sindirilen diğer üniversitelerdeki suskunluğun aşılmasına sağladığı katkıyla da bir “milat” olacak...