Cumhuriyetin 1923’te kuruluşundan 1950’ye kadar ülkemizin siyasî ve idarî işleyişine hâkim olan Kemalist rejim, -Günümüzde de aynı hal devam ediyor- devletten bağımsız, ancak devletle çatışmayarak hür, sivil dinî hizmet yapılmasına müsaade etmemiştir.
Bediüzzaman Said Nursî gibi böyle hizmet yapmak isteyen âlimlere ve gruplara hayatı zindan haline getirmiştir.
Bediüzzaman, hayatı boyunca vatan, millet ve din için yaptığı müspet/ yapıcı, örnek sivil dinî hizmetler ile takdir ve tebrik edilmesi gerekirken, rejim tarafından mürteci bir şahsiyet olarak gösterilmiştir.
O günün mahkemeleri ve güvenlik güçleri, zulmen Bediüzzaman ve Nur Talebeleri üzerine sevk edilerek 27 yıl boyunca onları hapis, sürgün ve işkencelerle bunaltmışlar. O, Allah’ın inayetiyle sabır ve metanetle iman ve Kur’an hizmetine devam etmiş, kendine zulüm edenlere Risale-i Nur ile imanlarını kurtarmaları halinde hakkını helal edeceğini, kendisine işkence edenleri de Allah’a havale ettiğini beyan etmiştir.
Rejim, o dönemde ezan gibi şeair-i İslâmiyenin/ dinî sembollerinin aslını değiştirerek, dinî eğitim veren müesseseleri kapatarak halkın dinini öğrenme ve yaşama hürriyetlerini yok ederek onları üzmüştür.
Ancak Bediüzzaman, telif ettiği Risale-i Nur ile halkın imanlarını kurtararak muhafaza etmiştir. Onlara, yapılan baskı ve zulümlere karşı sabır, metanet ve itidal tavsiye etmiş, onları tek parti, tek adam döneminin sıkıntılı, dar geçidinden kimsenin burnu kanamadan ülkemizin Batılı hür, demokratik devletlerin desteğiyle kısmen demokrasiye geçtiği 1950’ye kadar sağ salim ulaşmalarına vesile olmuştur.
Allah u âlem Anadolu’da Bediüzzaman ve Risale-i Nur olmasıydı, o dönemde “El-Kaide”, “IŞİD” benzeri radikal dinî gruplar ortaya çıkarak rejimle çatışmaya girer, ülkemizi şimdiki Suriye ve Irak’tan beter bir duruma getirir, binlerce, yüz binlerce masumun kanının dökülmesine ve Anadolu’nun harabe haline gelmesine yol açarlardı. Bu yüzden Türkiye toplumunun, Bediüzzaman ve Nur Talebelerine müspet ve güzel hizmetlerinden ötürü şükran borcu vardır.
Şimdiki iktidar, Kemalizm’i ülkede tahkim etme yerine, ülkenin siyasî ve sosyal problemlerinin çözümünde Risale-i Nur’un Kur’an’dan alınan ölçü ve tavsiyelerini dinleyip onları yerine getirmesi halinde, problemlerin suhuletle çözüldüğünü görecektir. Böylece ülke, içine sürüklendiği imanî, ahlâkî hatta ekonomik buhrandan kurtularak huzura kavuştuğunu müşahede edecektir.
Değişik maksatlarla Risale-i Nur’un bazı kitaplarını sınırlı bir şekilde Diyanet Teşkilatı vasıtasıyla bastıran ve devamını getirmeyen iktidardan bu yönde bir adım atmasını beklemek, uzak bir ihtimal gibi görünmektedir.
Son söz: Toplumun iman ve ahlâk buhranın-dan kurutuluşu, Nur Talebelerinin aralarındaki çakıl taşları mesabesinde olan ihtilafları bir kenara bırakıp, Nurun ölçüleri ışığında uhuvvet ve tesanüt içinde ittihad ederek, rejimden ve hâkim siyasîlerden bağımsız halisane bir şekilde yapacakları iman ve Kur’an hizmetine bağlı olduğunu düşünüyorum.