Vaktiyle, mülkiye müfettişlerinden biri, doğu vilayetlerini teftişe gider. Müfettiş, evine misafir olduğu bir hacı amcayla sohbet ederken sorar: “Babam, memleketinde kaç Kaymakam gördün?”
“On beşi hatırımdadır” diye cevaplar yaşlı adam. Kaymakam yine sorar: “Peki bunlardan kaçı sizi memnun etti? Memleketinize hizmet etti?” Yaşlı adam şöyle bir süre düşündükten sonra, “Mustafa” der, Kaymakam Mustafa vardı, Allah ondan razı olsun, gani gani rahmet eylesin.”
Kaymakam merak eder: “Bu Mustafa dediğin, ne hizmetler etti ki hatırından çıkmamış?” Yaşlı adam mahcup bir şekilde müfettişe şöyle cevap verir: “Beyim, o Kaymakam buralara gelemeden yolda hastalanıp ölmüştü. Gerisini sen anla…”
Bugünkü yazımız Kaymakam-İmam kavgası üzerine. İddialar oldukça vahim ve inanmak istemediğimiz türden. Bu hassas meseleyi yazarken her neresinden tuttuysak “kulp’u” elimizde kaldı. Buyurun kulp’unu:
İddiaya göre, Diyarbakır’ın Kulp İlçesinin Kaymakamı Cuma namazına gitmiş. Namaza gitmeden evvel de “olur da imamı sözlüye kaldırırsam” diye hutbeyi bir güzel ezberlemiş. İmam hutbeyi okurken şehitlerle ilgili satırı atlayıvermiş. Kaymakam durur mu, hemen müdahale etmiş ve imama hutbeyi baştan okutmuş.
Cuma’nın son sünnetini kılıp çıkar diye beklenen Kaymakam’ın namazın sonuna kadar bekleyeceği tutmuş. Namaz bitince korumalarıyla birlikte imam efendiyi odasında ziyaret eden Kaymakam, imamı mikrofonla darp etmiş.
Birkaç gündür ülke gündemini meşgul eden bu meseleyi birkaç yönden izah edeceğiz:
Doğu vilayetlerinde vazifeli; Vali, Kaymakam, Komutan vb. idareciler, milliyetçiliğin menfi tesirlerinden olmalı ki bölge insanına “potansiyel terörist” nazarıyla bakıyor. İdareciler, arkasında namaz kıldığı ve kendisi gibi devlet memuru olan bir imama dahi ne yazık ki bu ön yargıyla yaklaşıyor.
Bu hadisenin Diyarbakır’da değil de Aydın’da vuku bulduğunu düşünelim. Ne Kaymakam hutbeyi ezberleyerek namaza giderdi. Ne de imam hutbede satır atlasa dahi Kaymakam fark etmez, fark etse de önemsemezdi.
Demek meselenin vuku bulmasındaki en birinci sebep, Doğu Vilayetlerinde vazifeli idarecilerin, zihinlerindeki milliyetçi ön yargılar. Bu yüzden olmalı ki Şark’ta, idarecilerden memnun olmama hali, yazımızın giriş kısmındaki Kaymakam kıssasında olduğu gibi bir darb-ı mesel haline gelmiş.
Meselenin bir diğer mühim yönü ise şu: “Kaymakam dayağı” haberlere düşünce, başta Kulp Kaymakamı ve bazı meslektaşları “imam iftira attı” demek yerine, kitabın ortasından konuştular ve sözlerine “devlet nizamı” ve “şehitlerimizin kanı” ile başladılar.
Miiliyetçi cenahta başlayan “Şehitlerimize laf ettirmeyiz, Kaymakam’ımızı yedirmeyiz” kampanyasıyla neye uğradığını şaşıran imam bir anda yediği dayağı unuttu ve vatanseverliğini ispat etmek için ailesindeki polis ve koruculardan misaller verdi.
Hal-i hazırda devlet memuru olan ve göreve getirilmeden zaten türlü güvenlik soruşturmaları geçirmiş olan imam, bu meselede iftiracılığı üzerinden değil de vatanseverliği üzerinden linç ediliyorsa, üstelik kimsenin aklına da Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğu gelmiyorsa, bu meselede bir yanlışlık var.
Yargıtay- AYM kavgası ve bu mesele gösteriyor ki MHP kadroları devlet kademelerinde giderek daha etkin bir hale geliyor.
AKP ise; “Türk milliyetçiliği zırhı” sayesinde hukuku kolayca çiğneyebilen bu kadrolar karşısında, “Yalova Kaymakamı” rolüne bürünmüş durumda.