Seydişehir’in küçük bir köyünde görev yapan bir cami imamı, bir gece büyük bir gürültü ile uyanır.
Dışarıdan teneke sesleri gelmektedir. Köy meydanına inen imam bir de bakar ki köylüler toplanmış hep birlikte teneke çalmaktadır.
İmam köylülere sorar: “Gecenin bir yarısı bu hâl de nedir, niçin teneke çalıyorsunuz?” Köylüler, “ay tutuldu imam, ay tutuldu” diye karşılık verirler.
Uykusu bölünen öfkeli imam uykusuna devam edebilmek ve köylüleri teneke çalmaktan vazgeçirebilmek için onlara şöyle çıkışır: “Size ne ay tutulduysa. Sizden büyük Seydişehirliler var. Teneke çalacaksa onlar çalsın…”
Bugünkü köşe yazımız uykusu bölünsün istemeyen renkli cübbeliler hakkında olacak.
Geçtiğimiz günlerde Ankara’da bir Asliye Ceza Mahkemesinde sanık müdafii olarak bir duruşmaya katıldık. Yargılamaya konu olay Pandemi süreci ile ilgili ve bu sebeple hukukçular için nispeten yeni. Konu, ilgili geçici kanunda dört başı mamur olarak düzenlenmediğinden, dosya aslında beraat kararı verilmesi gereken türden bir dosya.
Bu sebeple hâkimin tabiri caizse yargılamada birazcık hukukçuluğunu konuşturması ve meseleye hukuki yorum getirmesi beraat kararı vermesi için yeterli.
Ancak ne yazık ki böyle olmadı. Mahkeme hâkimi ısrarlarımıza rağmen inisiyatif almadı ve ezber bilgisiyle sanığa ceza verdi. Ve bize de şöyle dedi: “İstinaf edersiniz Avukat Bey…”
Yani hâkim meslektaşımız aslında bize şunu söylemek istedi: “Siz istinaf edin, Bölge Adliye Mahkemesi bu yeni meseleye kafa yorsun, bir hukuki yorum ve içtihat getirsin, biz de öğrenmiş oluruz.”
Peki, hâkimlerin ezberi bozulana dek sanıkların hâli ne olacak? Bu mesele dillendirilmiyor. Dillendirilirse ilk derece mahkemesi hâkimlerinin uykusu bölünecek.
Bu yüzden olmalı ki hâkimler, yargılamanın taraflarına “bizden büyük İstinaf ve Yargıtay var, teneke çalacaksa onlar çalsın” diyorlar. Bu durum da istatistiklere şöyle yansıyor:
Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün 2023 yılı istatistiklerine göre; Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Ceza Daireleri sonuçlandırdığı dosyaların %31’ini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Hukuk Daireleri ise %57’sini onamış ve “alt mahkeme doğru karar vermiş” demiş.
Yargıtay’ın “yanlıştır ve vaktiyle köyde teneke çalınması lazımdı” diyerek bozduğu dosyaların sayısını ve oranını varın siz hesap edin.
Buraya kadar tamam. Bir de öyle bir mahkeme var ki ondan ne köy olur ne kasaba! O Mahkeme yek başına bir devlet.
Evet, Sulh Ceza Hakimliklerinden bahsediyoruz. Sulh Ceza Hakimleri; tutuklama, arama kararı verme, internet sitelerine erişim engeli getirme gibi konularda karar veriyorlar.
Ayrıca başta bu kararlar olmak üzere savcılıkların takipsizlik kararı ve trafik cezalarına yapılan itirazlarını da bu hakimler karara bağlıyor.
Sulh Ceza Hakimliklerinin verdiği kararlara karşı “istinaf ve temyiz” kanun yollarına başvuru yapılamadığından, Sulh Ceza Hakimleri “tenekeyi başkaları çalsın” diyemiyor. Onlar da çareyi tokmağı kırmakta buluyorlar.
Sulh Ceza Hakimliklerine yapılan itirazlar, -okunmadan! - genellikle tek ve matbu bir cümleyle reddediliyor. Hatta rivayet o ki tutuklu bir şüpheli, “tutuklamaya itiraz” başlıklı dilekçesinde, “Cezaevi çok güzel, burayı ve arkadaşlarımı çok seviyorum. Tutukluğumun devamına karar verilsin” diye bir dilekçe vermiş. Sulh Ceza Mahkemesi ise yine tek bir cümleyle, itirazın reddine (!) karar vermiş.
Örnekler çoğaltılabilir. Biz de ısrarla köşemize taşımaya devam edeceğiz.
Adalet Bakanlığı’na buradan bir kez daha seslenelim. “Ay tutuldu Adalet Bakanlığı, ay tutuldu…”