1929 doğumlu olan Şaban Ağabey Isparta’nın Bozanönü köyündendir.
1958 yılında hizmetkârları Ankara’da hapishaneye girince, o sıralarda Isparta’da olan Üstad Hazretlerine hizmet etmiştir. “Vahşî” ünvanının verilmesi… Sık sık İzmir’e gelirdi. Fakat o geldiği zaman ders sırasından nâra attığı için biz ders için tek katlı evleri tercih ederdik. Yoksa apartman ayağa kalkardı. Bir müddet Hüsrev Ağabey’in hizmetinde bulunan Şaban ağabey, daha sonra Üstad’ın yanında kimse kalmadığı için Üstad’a hizmet etmeye başlar. Kendisi anlatıyor:
“Bir gün su almaya gittim ve biraz geç kaldım. ‘Bayram bir saatte gelirdi sen kimle konuştun.’ diyerek ‘Sen bu işi zor yapacaksın.’ dedi. Ve ertesi gün sudan on dakika evvel gelince Üstad Hazretleri ‘Fesübhanallah’ diyerek hayret etti. Gün aşırı suya gidiyordum. Üstad memnun oluyordu. Biz tabiî nasıl hizmet edileceğini bilmediğimiz için Üstad çok sıkıldı, bir gün hava çok sıcak, Üstad da bir yere gitmek için çıktı. Bana da rehavet hasıl oldu ve uyudum. Fakat odanın ortasında ayaklar ve kollar açık. O sırada bir tıkırtı duydum. Baktım Üstad Hazretleri gelmiş. Ben hafifçe gözlerimi açtım, Üstad Hazretleri arkasını döndüğü anda hemen kalkıp kapıda ellerim bağlı durdum. Üstad latife ederek ‘Yahu sen ölmedin mi. Ben seni öyle görünce öldü sandım.’ diye gülerek kapıdan geçti. Üstadın kerametvarî çok hâlleri vardı. Bir gün gelip yatağımıza oturdu ve “On iki serçe geldi ve bana müjdeler verdi.’ diye memnuniyetini belirtti. Kısa bir zaman sonra, on dakika gibi, Ankara’dan haber geldi, ‘Tahliye olduk, geliyoruz.’ Fakat bu gibi kerametvarî hâlleri hiç kendine almaz, Kur’ân’ın, Risale-i Nur’un kerametidir derdi.”
Şaban Ağabey de latife yapmayı Üstad’tan öğrenmişti. Kendisi hasta olup yatağa düştüğünde Bozanönü’ndeki evinde ziyaret etmiştik. Kardeşler, “Abi iyi görünüyorsun.” deyince; o kendine has gülüşüyle “Evet, kaporta sağlam fakat motor bozuk.” diyerek bizi güldürmüştü.
Allah rahmet eylesin. İnşaallah ahirette o “Hay Haaay!” diye naralarını duyma ümidiyle…