"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nur ve nur maddesi nedir?

Halil AKGÜNLER
03 Eylül 2013, Salı
Meleklerin nurdan yaratıldığı ve cinlerin de ateşten yaratılmış olduğu bir çok İslam kaynaklarında ifade ediliyor. Bu hususta hadisler de var. Risale-i Nur’da da meleklerin, “nurdan, nur maddesinden, nur denizinden” yaratıldığı tabirleri geçiyor. Peki, nur nedir?
Nur denizi, nur maddesi ne anlama gelmektedir?
Enbiya Suresi 19-20. âyetlerde geçen, “Göklerde ve yerde olan bütün varlıklar O’nundur. Katında olanlar O’na kulluk etmekten ne çekinirler, ne de yorulurlar. Gece gündüz (hep Allah’ı) tesbih ederler, usanmazlar” ifadesinde “yorulmamama ve usanmama” ile nurun arasındaki münasebetten ne anlamalıyız?
Bu ve benzeri sualler için nur konusuna bazı cevaplar aramak gerekiyor. Nur en basit tabiri ile ışık ve aydınlık anlamına geliyor. Işık ise fotonlar tarafından taşınan bazen dalga, bazen de parçacık gibi davranan bir yapıya sahiptir. Fotonlar ise her cisim tarafından yayılabilir. Görünen ışık dalga boyu mordan kırmızıya kadar olan Elektromanyetik Spektrum dizininde yar alan ışığın bir türüdür. Radyo dalgalarından, ses dalgalarına; mor ötesi ışınlardan, X ve gama ışınlarına kadar her şey bir ölçüde Elektromanyetik dalgadır. Gözümüzle gördüğümüz ışığın dalga boyu 10-6 ile 10-7 metre arasında değişirken, frekansı ise 1015 ile 1016 (Hz) arasında değişir. Elektromanyetik Spektrum içindeki tüm ışınlar ışık hızı ile hareket ederler.
İşte nur dediğimiz ışığın bize bakan yönü bunlar.
Peki meleklerin yapısı bu tür bir nurdan mı?
Yani bildiğimiz ışık maddesinden mi?
Bu suallere verilecek cevaplar hem evet, hem de hayırdır.
Eve deriz, çünkü Nurlar da ışıktan yapılmış bazı manevi mahluklar olduğu beyan ediliyor. Hayır diyoruz, çünkü meleklerin asıl maddesi olan nur maddesi veya nur denizi, bildiğimiz ışıktan farklı bir mahiyet ve özellik gösteriyor.
Dünyadaki ışık ve ısı kaynağımız güneştir. Güneşte ise her saniye 616 milyon ton hidrojen atomu 612 milyon ton helyum atomuna dönüşür. Geriye kalan yaklaşık 4 milyon ton hidrojen nükleer enerji olarak kâinata yayılır. İşte bu enerjinin çok az miktarı dünya yüzündeki tüm enerjiye kaynaklık eder. Zira biz biliyoruz ki dünyadaki tüm kullanılabilir enerji kaynakları bir ölçüde güneşin enerjisinden üretilir. Bitkilerin fotosentez yapması gibi.
Peki güneşten gelen enerji nasıl bir şey?
Yani nükleer enerjinin mahiyeti ve aslı ne?
Bilindiği üzere nükleer enerji her bir atomun çekirdeğinde saklanmıştır. Cenab-ı Hak atomların çekirdeklerine akıl almaz derecede büyük bir enerji depolamış. Hiroşimaya atılan atom bombası bir gramdan daha az bir maddenin enerjiye dönüştürülmesi ile elde edilmiş. Meşhur E=mc2 formülü de madde içinde saklanan enerjinin büyüklüğünü ifade eder.
Demek ki madde içinde, maddenin temel taşı olan atomların çekirdeğinde çok büyük bir enerji depolanmıştır. Bu enerji bir ölçüde şu görünen âlemdeki tüm enerjilerin de kaynağıdır. Nükleer faaliyetler sonucu ortaya çıkan bu enerji o depolanan enerjilerin çok küçük miktarlarıdır. Maddenin boyu inceldikçe içinde sakladığı enerjinin boyutları tahmin edilemeyecek derecede büyümektedir. Bu durum Nurlarda âlem-i melekût olarak tanımlanmış. İşte meleklerin yapısı da bu tür bir nurdandır. Bu nur maddesi veya nur denizinde hızlar ışık hızından çok daha yüksektir. Hac Suresi 47. âyetinden bir güne karşılık bin gün tabiri ile, Mearic Suresi 4. âyetinde meleklerin yükselme hızı olarak bir güne karşılık elli bin gün tabiri bu hızlara işaret eder. Demek ki meleklerin hızları ışık hızının çok üstünde bir hızdır. Bir cismin hızı eğer ışık hızı üstünde ise kütlesi de elbette bizim tarzımızda olmayacaktır. Zira bizler bu kâinat ve dünya şartlarında ışık hızı altında yaşıyoruz. Gerek bazı dalgalar, gerekse maddî yapımızın temel taşları olan atomlar ışık hızında veya ışık hızı altında hareket etmektedir. Bu nedenle bir kütlemiz ve belli bir ağırlığımız var. Ve yine bu nedenle tükenen bir enerji kullanımına sahibiz. Hareket ettikçe enerji kaybederiz. Ancak melekler ise hareket ettikçe enerji kazanırlar. Enerjileri tükenmez. Bu duruma âyetlerde şöyle dikkat çekilmiş:
“Göklerde ve yerde olan bütün varlıklar O’nundur. Katında olanlar O’na kulluk etmekten ne çekinirler, ne de yorulurlar. Gece gündüz (hep Allah’ı) tesbih ederler, usanmazlar” (Enbiya Suresi, 19-20).”
İşte yorulma, usanma, tüketme gibi hâl ve özellikler, enerjiyi, tüketme yönünde kullanan bizim gibi mahlukların özellikleridir. Meleklerde ise hareket, iş ve faaliyetlerinden dolayı asla bir yorulma meydana gelmez, usanmazlar. Çünkü enerjileri tükenme yönünde değil artma yönündedir.
Meleklerin gıdasının tesbih ve ibadet olduğu ifade ediliyor. Bu güzel ve latif bir tanımdır. Zira Allah’ın isim ve sıfatları sonsuz olduğu için, bütün hayat ve enerjinin ve her şeyin kaynağı Allah olduğu için, Allah’ı anmak ve ibadet etmek sonsuz bir enerji kaynağı meydana getirmektedir. Mü’min insanlar da bu dünyada yaptıkları ibadet, itaat ve zikir ile ebedî âlemde, aynen melekler gibi sonsuz ve bitmeyen ve tükenmeyen bir enerji kaynağına kavuşacaklar ve Cennette ebedî bir hayata sahip olacaklardır.
Âlem-i Ahiret ve melekûtun sonsuz bir enerji kaynağına sahip olduğu bazı hadislerde temsil yolu ile bizlere anlatılmıştır.
İşte bu konuda Kütüb-ü Sitte adlı sahih hadis kaynağında geçen mühim bir hadis:
5072-Sa’d ibni Ebu Vakkâs radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: ‘Cennette olan şeyden bir tırnağın azalttığı miktar, semavat ve dünya arasında dört ciheti de tezyin etmiş olarak görünürdü. Eğer Cennet ehlinden bir adam dünya ehline zuhûr etse ve bilezikleri görünse o(nun şavkı) güneşin ziyasını bastırırdı, tıpkı güneşin, yıldızların ziyasını bastırması gibi.”
Burada dikkat edilmesi gereken husus Cennet ehlinden bir kişinin bileziğindeki ışığın ve nurun şiddetidir. Bu enerji ve nur o kadar yüksektir ki, bir tek bilezik bile şu anda mevcut güneşimizin ışığını bastırırdı. Demek ki melekût ve ahiret âlemlerindeki bir bileziğin enerjisi bile bu kâinatın enerjisinden yüksektir. Aynı durum Cehennem için de geçerlidir. Cehennemden de bir küçük parça bu dünyada görünse her şeyi yakar kavururdu. Çünkü cehennemdeki bir küçük parçanın da siyah ve kara enerjisi tüm kâinata eşit ve daha fazla olabilir. Bilim dünyası bu durumu Big Bang teorisi ile bir miktar keşfetmiş olsa da daha işin mahiyetini tam olarak kavrayamamıştır.
Okunma Sayısı: 26129
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı