"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Neden birbirimizi sevmeliyiz?

Fatma Eren
17 Şubat 2025, Pazartesi
Peygamber Efendimiz (asm) bir hadislerinde; “İman etmedikçe Cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız!”1 buyurmaktadır. Yani bir bakıma Cennete girmenin insanların birbirini ancak sevmesiyle mümkün olacağına işaret etmektedir.

Öncelikle; “Sadakte Ya Resulallah!” diyerek, bu hadis-i şerifin bir açılımının da olması gerektiğini düşünmekteyim.

Şöyle ki; bu hadisi okuduğumuzda, insanların birbirini sevme şartı, sevme mecburiyeti varmış gibi anlaşılıyor. Halbuki genel kaideye göre, -ki İslam da cihanşümuldür ve tüm insanları ilgi- lendiren fıtrî değerlerle örtüşür- toplumda insanların birbirini sevme zorunluluğunun olmadığı, ancak saygılı olması şartı getirilir.

Çünkü saygı; fikrî bağlamda iradîdir. İslâmî gelenek ve terbiyeye de baktığımızda; insanları kategorilere bölmeden, din, dil, ırk farkı gözetmeden saygı göstermek gerektiği prensibini görürüz. Hatta sadece insana değil; hayvanata, haşerata, kurda, kuşa, tek bir yaprağa bile, yani tüm varlığa “saygı” gösterilmesini tavsiye eder.

Derviş Yunus da: “Yaratılmışı hoş gör, Yaradan’dan ötürü” diyerek, insana ve tüm varlığa gösterilen bu “saygı”nın, Yaratıcı’yı sevmekten geçtiğine vurgu yapmıştır. Fakat, sevgi de zorlama yoktur. Bazen bir insanı ne kadar gayret etseniz de bir türlü sevemezsiniz. Ya da tam tersi mantığınız sevmemeniz gerektiğini söylese de vazgeçemezsiniz sevmekten. Çünkü sevgi; kalbi bağlamda fıtrîdir.

Bir insanı kişisel olarak sevmesek bile, hayatın idamesine, akışına katkıda bulunduğu için, insan olma hasebiyle, ahlaken, hukuken iradî olarak ona saygı duymak zorundayız. Eğer saygı olmaz ise, yaşadığımız hayat herc ü merc olur. Yaşanmaz bir hal alır.

Kur’an-ı Kerîm’in Tin Suresi’nde mealen; “Gerçekten biz insanı ahsen-i takvim üzere yarattık”(2) buyrulur. “Takvim” kelimesinin Arapçada “kıvam, en güzel ölçü, en doğru olan” anlamına gelmektedir. İnsan eşref-i mahluktur. Hem zîhayat, hem zîruh, hem de zîşuur olma cihetiyle varlığın fevkinde yaratılmıştır. Cenab-ı Hakkın Esma-i Hüsna’sının tamamının tecelliyatına ayinedarlık edecek kabiliyete sahiptir. Üstad Bediüzzaman da bu konuya mutabık olarak: “İnsan küçük bir âlem olduğu gibi, âlem dahi büyük bir insandır.” (3) sözleriyle, insanın ne derece donanımlı, ebedî hayatı kazanma kabiliyetine sahip bir varlık olduğuna işaret etmektedir.

Tekrar baştaki hadise dönecek olursak; Cennete girmenin şartı iman ve o imana sahip olmanın şartı da birbirini sevmekse eğer; o takdirde, öncelikle sevilecek, sevgiyi hak edecek insanî vasıflarla mücehhez olmalıyız. Çünkü sevgi, kuru bir sözcükten ibaret değildir. Sevgi “dört başı mamur” diyebileceğimiz bir olgudur. Bunun içerisinde; güzel ahlak, şefkat, tebessüm, cömertlik, vefa, adalet gibi Cenab-ı Hakkın sıfatlarına mazhar ve ma’kes olma hali vardır. Ancak Peygamberî bir ahlaka sahip insan sevilebilir bir insan olur.

Peygamberimiz (asm), “Mü’min kişi, elinden, dilinden emin olunan kişidir” (4) diyerek güvenilir olmayı, “Merhamet edin ki Allah da size merhamet etsin” (5) sözüyle merhametli olmayı buyurmakta. Bu ve benzeri hadislerin ışığında yaşayan insan sevilmez mi!

Bediüzzaman’ın “Sünnet-i Seniyyenin meseleleri, hatta küçük âdâbları, gemilerde hatt-ı hareketi gösteren kıblenâmeli birer pusula gibi, hadsiz zararlı, zulümatlı yollar içinde birer düğme hükmünde görüyordum.” (6) ifadesiyle işaret ettiği örnek insan sevilmez mi?

Yine onun ifadesiyle “İman, nasıl ki bir nurdur, insanı ışıklandırıyor, üstünde yazılan bütün mektubât-ı Samedaniyeyi okutturuyor” (7) denildiği gibi, üzerimizde sünnetin âsârı görünmeli ki kâinatın güzel bir takvimi olalım...

Öyleyse, öncelikle “sevgiye mazhar olma” kıvamına gelerek, severek, sevilerek sevgiyi, saygıyı çoğaltarak Cennete ehil olmalıyız.

Dipnotlar:

1- Müslim, İman, 93-94; Tirmizî, Et’ime, 45.

2- Tin Suresi: 4.

3- Lem’alar, 13. Lem’a, s. 167.

4- Tirmizî, İman, 12.

5- Ebu Davud, Edeb, 58; Tirmizî, Birr, 1.

6- Lem’alar, 11. Lem’a, s. 128.

7- Sözler, s. 348.

Okunma Sayısı: 945
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Necati

    17.2.2025 12:56:17

    Bu hadiste kastedilen müslümanlardır diye düşünüyorum. Üsdat hazretlerinin ihlas ve uhuvvet risalelerinde de nazara verdiği hakikatler göz önünde tutulursa birbirini sevmeyen müslümanların ehl-i cennet olmaları çok zor gibi. Mümin mümini sever ve sevmeli fenalığı için sadece acır. Tahakkümle değil lütüfla islahına çalışır, denilmiştir. Biz muhabbet fadaileriyiz husumet vaktimiz yoktur. Düşmanlarınızın seyyaatı tecavüz olmamak şartıyla sizi düşmanlığa sevk etmesin, gibi çok önemli teşhis ve ikazlara da dikkat gerekir.

  • Pelin Kurukahveci

    17.2.2025 04:37:10

    Allah razı olsun kardeşim. Sevmekten zarar gelmez. Allah namına olduktan sonra elbette. Onun adına olmayan her sevme bizi 3.lem'a da olduğu gibi bir ameliyat-ı cerrahiyeye maruz bırakacak yaralara duçar edecektir. Allah tevfik-i ilahiyi refikin kılsın yazarlık yolunda kardeşim.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı