Müslüman ülkelerin büyük çoğunluğunun ekonomik, sosyal ve siyasî krizlerle çalkalanması acaba tesadüf olarak izah edilebilir mi? Dünyada 57 ülke, “İslâm İşbirliği Teşkilâtı”na üye ve bunlar “İslâm ülkeleri” olarak adlandırılıyorlar.
Elbette bu ülkelerdeki nüfusun tamamı Müslüman değil, ama ekseriyetinin Müslüman olduğu belli. Yine resmî rakamlara göre bugün itibarıyla dünyada 2 milyar Müslüman yaşıyor. Bu ‘güç’ varken, ‘cehalet, zaruret ve ihtilâf’ın bu ülkeleri esir alması nasıl izah edilecek?
Haklı olarak Filistin ve Suriye daha yoğun olarak gündemi meşgul ediyor ve öyle de olmalı. Öte yandan Sudan’da da “büyük bir insanî kriz” yaşandığı ifade ediliyor ki bu meselenin hiç denecek kadar az gündeme gelmesi ayrı bir tartışma konusu.
Ansiklopedik bilgileri hatırlatmakta fayda var: Sudan, resmî adıyla Sudan Cumhuriyeti, Kuzey Doğu Afrika’da bir ülke. Başkenti Hartum. Sudan kuzeyden Mısır, kuzey doğudan Kızıldeniz, doğudan Etiyopya ve Eritre, güneyden Güney Sudan, batıdan Orta Afrika Cumhuriyeti ve Çad, kuzey batıdan da Libya’yla çevrilidir. Ülke, 2011 yılında Güney Sudan’ın bağımsızlık kazanmasından sonra yüz ölçümü bakımından Afrika’nın en büyük ülkesi olma özelliğini Cezayir’e kaptırmıştır. 2022 itibarıyla nüfusu 45,7 milyondur. Halkın %90’ı Müslüman, geriye kalan kısım ise animizm ve Kıptî ve Ortodoks Hıristiyan mezhebine mensuptur. Müslümanların çoğunluğu Sünnî ve Sünnîlerin bir kısmı Şafiî ve öbür kısmı da Malikîdir.
İşte 20 aydır devam eden iç savaşın ardından Sudan, dünyanın en kötü insanî krizini yaşıyor. Uzmanlar, siviller için işlerin çok daha kötüye gideceğini belirtiyormuş. Haberlere göre Sudan’daki iç savaş hayal bile edilemeyecek boyutlarda şiddet, ölüm, açlık ve hastalıklara yol açmış durumda.
Konu ile ilgili haberde şu bilgiler var: “Bu süreçte on binlerce insan öldürüldü, 12 milyon kişi yerinden edildi ve kıtlığın eşiğindeki ülkede 48 milyon vatandaşın yarısından fazlası gıda güvencesinden yoksun durumda bulunuyor. Siyasî analistler ve yardım görevlileri, savaşın siviller üzerindeki etkisinin önümüzdeki aylarda çok daha kötüleşeceğini söylüyor. Ufukta kesin bir askeri zafer görünmediğine değinen uzmanlar, Sudan’daki iç savaşın göz ardı edilmesiyle 2025 yılında ülkede daha fazla yerinden edilme, daha fazla açlık ve daha fazla hastalık salgını görülebileceğini belirtiyor. 2025 yılının Sudan için insanî krizin derinleştiği bir yıl olabileceği vurgusu yapılıyor. Analistler, özellikle de bu yaz SAF ve RSF arasında yaşanan silâhlanma yarışının ardından, çatışmaların sona ermesinin uzak bir ihtimal olduğu uyarısında bulunuyor. Ülkedeki silâh ticaretinin geldiği noktayı örnekleyen bir uzman, “Sudan küçük silâhlarla dolu. Kısa bir süre önce araştırma yapmak üzere ülkenin kuzeyine giden bir arkadaşım bana bir AK-47’nin bir haftalık market alışverişinden daha ucuza mal olduğunu söyledi,” diye konuşmuş. (tr.euronews.com, 27 Aralık 2024)
“Sudan bahaneler”le Sudan’daki krize ilgi göstermeyen, “İslâm dünyası”nın huzura kavuşması mümkün olabilir mi? Samimi bir ittihad için daha yakın işbirliği yapmak icap etmez mi? Varlık içinde yokluk çeken “İslâm dünyası”nın uyanması için dua edelim inşallah.