Gerek Türkiye’yi ve gerekse ‘dünya’yı idare eden siyasetçiler; yapılan ikâzları dikkate almış olsa pek çok sıkıntı ‘başarı aşmadan’ sona ermez miydi? “Akıl için yol bir” olduğuna göre insanların yanlışta ısrar etmeleri ikinci bir yanlış değil mi?
Başta ‘büyük devletler’in idarecileri olmak üzere hemen herkes ‘huzurlu bir dünya’ istediklerini söylerler. Zaten Birleşmiş Milletler teşkilatının kurulmasının da esas amacı bu değil mi? Maden herkes ‘huzurlu bir dünya’ ister, o halde bu huzura niçin kavuşamayız?
İşte mesele burada düğümleniyor: Ekseriyetle söz başka, uygulama ya da icraat başka. “Huzur istiyoruz” diyen ‘dünya idarecileri’ attıkları her adımda huzursuzluk tohumları atıyorsa huzura kavuşulabilir mi?
Açıklanan bir raporla ilgili değerlendirme, problemi ve çaresini hatırlatmış. Özeti şöyle: Küresel yoksulluk, gelir eşitsizliği ve iklim değişikliği arasındaki ilişkinin ele alındığı Dünya Bankası’nın 2024 Yoksulluk, Refah ve Gezegen Raporu yayımlanmış. Söz konusu raporu Türkiye perspektifinden değerlendiren Toplum Çalışmaları Enstitüsü Genel Sekreteri Çiğdem Gizem Okkaoğlu, “Toplumun daha iyi bir geleceğe sahip olabilmesi için kapsayıcı politikalarla yoksulluğu ve gelir eşitsizliğini azaltmak zaruri; aksi takdirde, sosyal ve ekonomik dengeler bozulmaya devam edecek, toplumsal huzursuzluklar giderek derinleşecek ve ‘toplumsal cinnet’ kaçınılmaz olacak” demiş.
Toplum Çalışmaları Enstitüsü Genel Sekreteri Okkaoğlu şunu da ilave etmiş: “Elbette toplumsal sorunları bütünüyle yoksulluk artışına ve gelir eşitsizliğine bağlamak doğru değil, bu manipülatif bir yorum olur. Ancak ülkemizde gözlemlediğimiz sorunların pek çoğunun ekonomi kaynaklı olduğunu ve ekonomi kaynaklı problemlerin de temelinde gelir eşitsizliğinin yattığını söylemek yanlışlanması zor bir tespit olacaktır.” (ankahaber.net, 2 Aralık 2024)
“Gelir eşitsizliği”ni ortadan kaldırmak idarecilerin en öncelikli işi olmalı. Çalışan herkesin hak ettiği ‘insanî ücret’i alması geliş eşitsizliğinin azalmasına yol açar. Ne yazık ki uygulanan politikalar zengini daha zengin, fakiri ise daha fakir eder bir hal almış durumda. Üstelik gelir dağılımının en bozuk olduğu ülkeler arasında yer alıyoruz ki, bu da ayrı bir problemdir.
Peki, gelir dağılımının bozuk olması neticesinde ortaya çıkabilecek dertlerin büyüklüğünün farkında mıyız? Uzmanlarca hatırlatıldığı üzere gelir dağılımındaki bozulma bu haliyle devam ederse “sosyal ve ekonomik dengeler bozulmaya devam edecek, toplumsal huzursuzluklar giderek derinleşecek” ve neticede daha ağır faturalarla karşı karşıya kalma ihtimali olacak.
İnsanlarımızın daha fazla bedel ödememesi için gelir dağılımında da ‘adalet’i temin etmek mecburiyetindeyiz.
Şu işe bakın ki, ekonomik meseleleri tartışırken de yine ‘adalet’e; daha doğrusu ‘adaletsizliğe’ gelip dayandık! Tekrarlayalım: Her konuda adalet sağlanmadan; ‘huzur ve mutluluk’ hayal olarak kalmaya devam eder...