Bu da oldu ve komşumuz Suriye’deki katliâm haberleri sıradan hale geldi. Öyle ki günde 100 ve bazen daha fazla ölümler olduğu halde gündemi meşgul etmiyor. Bir ABD vatandaşının katledilmesi tartışılırken, iki günde 214 kişinin ölmesi (3 ve 4 Şubat 2013 tarihleri arasında) aynı ölçüde tartışılamıyor.
Elbette hangi ülke vatandaşı olursa olsun tek bir kişinin katledilmesi de tartışılsın, araştırılsın; ama öte yandan 200 ya da daha fazla masum insanın öldürülmesi de görmezden gelinmesin.
Suriye’de yaşanan hadisede kimin haklı olduğunu tartışmak bugün için anlam ifade etmiyor. Ülke bilinen sebeplerle bir şekilde kaosa sürüklendi ve artık adı konulmamış bir “iç savaş” yaşanıyor. Benzer kargaşaların yaşandığı başka ülkelerde olduğu gibi Suriye’de de yaş ile kuru birlikte yanıyor. Yıkılmadık şehir, yakılmadık köy kalmamış durumda. Komşumuz olması sebebiyle yaşananlara ilgisiz kalmamız da mümkün değil. Sadece biz değil, İslâm dünyası da yaşananlara ilgisiz kalamaz. Ancak ilgi göstermek sadece “açıklama yapma” seviyesinde kalamalı. Mesela, İslam İşbirliği Teşkilatı Suriye konusunda uygun açıklamayar yapıyor, ama bu açıklamalar sadece “açıklama” seviyesinde kaldığı sürece yara tedavi edilmiş olmaz. Doğru tesbitlerin, doğru politikalarla da desteklenmesi lâzım.
Birleşmiş Milletler de, Suriye’de devam eden iç savaş nedeniyle acilen yardıma ihtiyaç duyan sivillerin sayısının hızla arttığı uyarısında bulunmuş. Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Merkezi (OCHA) Sözcüsü, 4 milyondan fazla Suriyelinin insanî yardıma ihtiyaç duyduğunu, 2 milyon sivilin ise evlerini terk etmek zorunda kaldığını hatırlatmış.
4 milyon insanın yardıma muhtaç hale gelmesi ve 2 milyon sivilin de evlerini terk etmek zorunda kalması sıradan bir hadise gibi geçiştirilebilir mi? Elbette uluslar arası siyaset bir ülkenin ya da bir liderin kararıyla şekillenmez. Ancak bugün itibarıyla dünya gündemini meşgul etmesi gereken en ciddi problemlerden biri Suriye’de yaşanan iç savaş değil mi? Çeşitli vesilelerle bir araya gelen dünya liderleri, en başka bu meseleyi konuşmalı değil midir? Böyle bir mesele konuşulmayıp, yok sayılabilir mi? Dünya bir köy haline geldiğine göre Suriye’de yaşananlar dolaylı da olsa ‘köy’ün diğer evlerinde oturanları ilgilendirmez mi?
Dünyanın idaresinde söz sahibi olan ülke ve liderler, samimi olarak bu yangını söndürmeye çalışsa inanın bu yangın çok kısa sürede biter. Ama nedense hadiseye insanî noktadan değil de “menfaat” noktasından bakanlar yangının büyümesine de seyirci kalıyorlar. Çirkin dünya siyaseti devreye girip, belki de yıkım sonrası Suriye’yi kimlerin tabir edeceğini tartışıyorlardır! Suriye meselesinde çözüme ulaşmak için bu tartışmanın sonuçlanmasını mı bekleyeceğiz?
Maddi anlamda güçlü olan ülkeler artık şunu anlamalı: Zulm ile âbâd olmak mümkün değil. Bunun en çarpıcı örneği Afganistan ve Irak hadiselerinde yaşanmadı mı? Afganistan’ı işgal eden Rusya ve sonrasında Amerika bu işten kârlı çıkabildi mi? Kârlı çıkmış olsa, meseleyi tam halletmeden Afganistan’dan çekilmeyi düşünür müydü?
Aynı şekilde Irak’ta yaşananlar da “Ben en güçlü ülkeyim, o halde her istediğimi yaparım” tavrının işe yaramadığını göstermedi mi? Evet, Amerika Irak’ı işgal etti ve kendine göre orayı düzene soktu. Ama huzur getirebildi mi? Irak’a ne için girmişti, şimdi Irak ne durumda? Güya Irak’ın bölünmesine de karşıydılar, ama neredeyse 3’e bölünmek üzere. Bunca yanlış politika bu insanların uyanmasına vesile olmuyor mu?
Başta İslam dünyası olmak üzere hür dünya ve insanlık, Suriye’de ve başka ülkelerde yaşanan haksızlık ve adaletsizliklere itiraz etmeli. Hiç vakit kaybetmeden...