Eskiden beri devam eden ‘iyi’ler ve ‘kötü’lerin mücadelesi Avusturya’da bazı camilerin kapatılması kararıyla yeni bir şekil aldı.
Buna göre Avusturya’da hükümet, biri Türklere ait toplamda 7 caminin kapatılmasına karar verdi ve ayrıca çok sayıda imamın oturumlarını iptal ederek sınır dışı etmeye başlatmıştı.
Hemen ifade edelim ki Avusturya’da iş başında olan idarecilerin aldığı bu karar “İkinci Avrupa” olarak isimlendirebileceğimiz bir anlayışın neticesidir. “İkinci Avrupa” tarifini kısaca hatırlayalım: Felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehasin zannederek beşeri sefâhate ve dalâlete sevk eden bozulmuş kısım.
Avusturya hükümetinin aldığı kararı başka şekilde izah etmeye imkân yok. Şu da var ki bu karar, karar alanların maksatlarının aksine İslâmın daha fazla bilinmesine ve tanınmasına sebep olacaktır inşallah.
Karar sonrası bir açıklama yapan Avusturya İslâm Cemaati (İGGÖ) Başkanı İbrahim Olgun, “Din özgürlüğü açısından bir caminin küçük hatalardan dolayı kapatılması kabul edilemez. Bu nedenle bu tür cami kapatmaların adalet, din özgürlüğü ve insan haklarında yerinin olmadığını düşünüyoruz. Camiler bizim en kutsal merkezlerimiz ve ibadethanelerimizdir. Varsa hatalar kapatılarak değil bazı hukukî iyileştirmelerle düzeltilmelidir. Bu nedenle haksız muameleye maruz kalan camilerimiz için her türlü hukukî mücadeleyi vereceğiz” demiş. (AA, 9 Haziran 2018)
Avusturya İslâm Cemaati (İGGÖ) Başkanının “Varsa hatalar kapatılarak değil bazı hukukî iyileştirmelerle düzeltilmelidir” tesbiti de önemli. Ayrıntıları şu an için bilmesek de “Varsa küçük hatalar”ın sorumluluğu acaba kimdedir? Niçin “küçük hatalar” dahi olsa “hata”lar olsun? Kim ya da kimler bu “hata”lara zemin hazırlıyor? Bir iç muhasebe, bir öz eleştiri, bir hatayı görüp düzeltme faziletini ortaya koymak gerekmez mi?
Bu arada Avusturya’da çeşitli sivil toplum örgütleri ve dinî cemaatlerin temsilcileri ile yazarlar da, hükümetin cami kapatma ve imamları sınır dışı etme kararına tepki göstermiş. Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Avusturya Türk İslâm Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Birliği (ATİB) Sözcüsü Yaşar Ersoy, yaptığı açıklamada, hükümetin, kapatma kararlarına ilişkin toplumu tatmin edecek bir bilgi paylaşımı yapmadığını, yeni İslâm yasası kapsamında camilerin eksiklerini giderme noktasında uyarılması, çeşitli yaptırımlar uygulanmasını anlaşılır bulduklarını ancak camilerin tamamen kapatılmasının doğru bir tutum olmadığını ifade etmiş.
Yazar ve gazeteci Wilhelm Langthaler de yaptığı açıklamada Başbakan Kurz ve Başbakan Yardımcısının ülkede yaşayan Müslümanlara karşı nefret söylemi içinde olduğunu kaydederek, “(Bunlar) Avusturya’nın parçası olan bir dini sistemli bir şekilde kötülüyor ve İslâm karşıtı kampanya yürütüyor” ifadelerini kullanmış.
Avusturyalı yöneticilerin aldıkları bu yanlış kararın temelinde 2015 yılında çıkarılan bir kanun varmış. O kanuna göre ‘imamların dışarıdan, başka ülkeden finanse edilmesi, desteklenmesi’ yasaklanmış. Ancak cami dernekleri bunun için bir geçiş süreci bırakılmadığına dikkat çekiyor.
Her ne ise bu meselenin temelinde “Birinci Avrupa” ve “İkinci Avrupa” anlayışının mücadelesi yatıyor denilse yanlış olmaz. Türkiye’nin ve diğer bütün İslâm ülkelerinin yapması gereken şey, “Birinci Avrupa” anlayışına sahip idarecilerle birlikte hareket edip “Doğru İslâmı ve İslâmiyete lâyık doğruğu ortaya koymak” olmalıdır.
Bu yapılabilirse kapanan camiler misliyle açılır ve “İslâmdan korku”ya da yer kalmaz. Bunun için hep birlikte gayret sarf edelim...