Ayasofya Camii’nin yeniden ibadete açılması ekseriyetin talebi ve tercihidir.
Elbette buna itiraz edenler de olacaktır, ama makul düşünenlerin ikna edilmesi mümkündür. Çünkü burası bir yönüyle de İstanbul’un fethinin sembolü ve Fatih Sultan Mehmed’in İslâm dünyasına hediyesidir.
Ayasofya Camii’nin usûlsüz ve alelâcele bir şekilde müzeye çevrildiği ehlinin bildiği bir konudur. Yeniden cami olarak hizmet vermesi yönündeki talep 1950’de çok partili hayata geçildikten sonra Türkiye’yi idare edenlerin gündemine gelmiştir. Dine hürmetkâr idareciler de ekseriyetle bu yönde mesaj vermişlerdir.
Aradan yıllar geçtikten sonra bu meselenin halledilememiş olması Türkiye için bir yaradır. Hele hele, “Önce Sultanahmet Camii dolsun. Ondan sonra Ayasofya cami olur” şeklindeki beyanlar Türkiye gerçekleriyle örtüşmez ve örtüşmemiştir. Ne var ki bu beyanlara itiraz etmesi icap edenler bunu yapmayınca mesele gündemden çıkma durumuna kadar gelmiştir.
Bu mabedin yeniden cami olarak hizmet vermesinin önünde bildiğimiz ya da bilmediğimiz zorluklar olabilir.
Ancak bu zorlukları aşmak ve camiyi yeniden aslî vazifesine döndürmek Türkiye’yi idare edenlerin vazifesidir. Millet talep eder, siyasetçi ve idareci de bu talepleri yerine getirmek için çalışır. “Aman şimdi durumlar hassas. Bu talepleri erteleyelim” tavrı aslında idarecilere de iyilik değildir.
Tekrarlamakta fayda görüyoruz ki biz bu meseleye Bediüzzaman’ın baktığı pencereden bakmak istiyoruz.
İsteyen başka pencerelerden bakıp bu talebini erteleyebilir. Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, merhum Adnan Menderes’ten Ayasofya’nın ibadete açılmasını istemiş olmasını göz önünde bulundurmak durumundayız. Bediüzzaman, bir mektubunda şöyle diyor: “(Ankara’ya bu defa geldiğimin mühim bir sebebi) Hem Demokrat’a Ezan-ı Muhammedî gibi çok kuvvet vermek ve Risâle-i Nur’un neşrine müsaadesi gibi çok taraftar olmak ve âlem-i İslâmı, hattâ bir kısım Hıristiyan Devletlerini de memnun etmek için, Ayasofya’yı müzahrefattan temizleyip ibâdet mahalli yapmaktır. Ben ise; bu mes’ele için, otuz sene siyaseti terk ettiğim halde, bu nokta hatırı için Namık Gedik’i görmek istedim ve geldim. Adnan Bey, [Menderes] Namık Gedik ve Tevfik İleri gibi zâtların hatırı için başka yere gitmedim.” (Emirdağ Lâhikası, s. 860)
Ayasofya meselesi her zaman gündemi meşgul etmeye devam etti ve ediyor. Geçen gün Ayasofya Camii’ni ziyaret eden Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, bir gazetecinin, Ayasofya’nın camiye dönüştürülüp dönüştürülmeyeceğini sorması üzerine şöyle demiş: “Şu anda gündemimizde yok, ancak sonuçta biliyorsunuz Ayasofya, Fatih Sultan Mehmet’in fethinin sonucu olarak ibadethane haline getirilmiş. Daha sonra Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye dönüştürülmüş. Şu anda gündemimizde yok, ama Ayasofya’nın Fatih Sultan Mehmed’in fetih hakkı olduğunu da ifade etmek isterim.” (AA, 25 Ağustos 2017)
Acaba, 2017’nin son aylarında idarecilerin Ayasofya ile ilgili olarak söylemesi gereken bu mu olmalıydı? Tabiî ki bu meseleyi gündemlerine alıp almamak kişilerin bilebileceği bir iştir. Fakat millet olarak bu meseleyi hep gündemde tutmak durumundayız. İdarecilerin de bu meseleye kayıtsız kalmamasını talep etmek vazifemiz. Başka meselelerde olduğu gibi bu hususta da ‘racon kesenler’ acaba şimdi ne diyecek?
Bediüzzaman’ın tesbitiyle “Âlem-i İslâmı, hattâ bir kısım Hıristiyan Devletlerini de memnun etmek için” Ayasofya’nın cami olarak hizmet vermesi gerekir. Bunu bekliyor ve talep ediyoruz.