"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Arap Âlemi hakkında yeniden düşünmek…

Ertan EFEGİL
01 Ağustos 2013, Perşembe
Mısır’da yaşanan askerî darbe hakkında önceleri uzun süre yazmak istemedim. Çünkü darbenin akışını izlemek gerekiyordu. Zamanla darbenin Türkiye’deki 1960 askerî darbesiyle zihniyet itibariyle benzerlik taşıdığını gördük. Darbenin sebepleri açısından saçma, Mısır ve Arap halkları açısından vahim, Ortadoğu ülkeleri arasındaki ilişkiler açısından hayal kırıklığı oluşturan bir gelişme olduğunu zaman içerisinde gözlemledik.
Birkaç yıldır, Enstitünün hazırladığı çalıştayda Dünya Barışı adlı seansa katılırım. Uluslar arası İlişkiler uzmanı olarak İlahiyat kökenli hocalar tarafından – tabiî genç, ama klâsik hoca vasıflarında da olmamamdan ötürü – biraz eleştirilirim veya bana tahammül edilir.
Bu yıl Mardin’deki seminere katıldım ve Ortadoğu ülkelerinin sıkıntılarının 100 yüzyıl önce Bediüzzaman tarafından ortaya konulan sebepler dairesinde devam ettiğini ifade ettim. Fakat çoğunlukla katılımcılar ve dinleyiciler, İttihad-ı İslâm fikrini desteklerken, ben acele edilmemesi gerektiğini vurguladım.
Mısır’daki darbe ile bunların ne ilgisi var derseniz, size şunları söylemek isterim.
Öncelikle Mısır’daki darbe, Ortadoğu halklarının siyaseten, mezhepsel, dinsel, etnik açılardan homojen olmadığını bize gösterdi. Darbeyi yapanlar ve darbeyi yapanlara gönüllü kumalık yapmak isteyenler kimlerdir? Laikler, Hıristiyanlar, maddî çıkarları için herkesi satmaya hazır yerel bürokratlar, teknokratlar ve işadamları… Darbeye destek verenler, Müslüman Kardeşlere nazaran daha muhafazakâr çizgide bulunan, siyasî nemalanma peşinde olan Selefiler…
Darbeye destek veren dış güçler kim? Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve sesini çıkarmayan diğer bölge Arap ülkeleri. Neden destekliyorlar? Aralarındaki mezhep savaşı ve bölgesel hakimiyet mücadelesi. Mısır’da Müslüman Kardeşleri devirirseniz, Tunus, Yemen, Lübnan, Ürdün ve Suriye’deki Müslüman Kardeşlerin uzantılarını zayıflatırsanız, kimler iktidara gelir? Laikler, Selefiler ve Şiîler. Kimler kazanır? İsrail, Vahhabiler, Şiîler, Selefiler.
Peki, halkın durumunu düşünen var mı? Evet var. Sivil toplum kuruluşları. İktidarlar düşünüyorlar mı? Suud yönetimi halkı düşünseydi, hem kendi halkı için, hem Körfez ülkelerinde ezilen fakir halk için, hem de Filistinliler için bir şeyler yapardı. Yaptı mı? Hayır. Yapacak mı? Hayır. Ülkesinde ve diğer bölge ülkelerinde demokrasi yönünde çabaları destekleyecek mi? Hayır.
Batı’nın gerçek yüzü de ortaya çıktı. Aslında ortaya çıkan Batı’nın bölge için düşündüğü demokratikleşme kavramının tanımıdır. Demokrasi ne demek bölge halkı için? Seçimler. Seçim varsa demokrasi var. Acaba seçime kimler girecek? Herkes. Ama seçimden kimler galip çıkacak? Batı’nın onayladığı gruplar: Askerler, otoriter yönetimler, laikler, Ilımlı İslâmcılar. Kimler sandıktan çıkmayacak? Halkın gerçek iradesi.
Ben Batı’nın kendi stratejik çıkarını düşünerek hareket etmesini olağan karşılıyorum. Zaten nihaî aşamada her devlet önce kendi ulusal çıkarını düşünür.
Benim eleştirdiğim nokta şu.
Milliyetçi-muhafazakâr kesime göre Batılılar emperyalisttir. Ama Çinlilere ve Ruslara çok fazla lâf edilmez. Hep ezilen halklardır, Üçüncü Dünya ülkeleri. Ama yerel kapitalistlerden bahsedilmez. Yerel Batının işbirlikçisi kesimden bahsedilmez. Aslında Batılıları bu ülkeye sokan, sömürgelerine ortak olan bu kesimdir. Ama bunları görmek istemeyiz.
Kendimizi suçlamayız. Biz masumuz. Hep Batılılar bizi engeller. Üniversitelerde ölesiye çalışırız. Pahalı cep telefonlarına paralarımızı yatırmayız. Pahalı arabalar almayız. Hep kitaplara paralarımızı yatırırız. Bilgisayar alırız, mesajlaşmak için değil, bilimsel araştırmalar yapmak için. Üniversitelerimiz dünya bilim tarihine, literatürüne her yıl binlerce katkıda bulunur.
İş adamlarımız hep kendi vatanlarını düşünürler. Asla vergi kaçırmazlar. Yolsuzluk yapmazlar. Şahsî menfaatleri için kamu yararını es geçmezler.
Öyle mi? Tabiî ki hayır.
Mısır’daki darbe bana bunları hatırlattı.
Mısır’da ordu ne yaptı? Vesayetçi rejimi inşa etti. Kendi halkını katletti. Ülkeyi kargaşaya sürükledi. Kalkınmasını engelledi. Halkını açlığa mahkûm etti. İsrail’in güvenliğini garanti altına aldı. Esad’ın, Suudilerin, diğer baskıcı rejimlerin varlıklarını meşrûlaştırdı. Ortadoğu bölgesindeki “karşılıklı işbirliği temellerini” yıktı.
Son olarak şunu da söylemeliyiz. Arap Ortadoğu devletleri için artık İslâm Devletleri tabirini kullanmayalım. Ben bu kavramı, İslâm’ın kendisine, değerlerine ve ilkelerine hakaret olarak algılıyorum. Bölgedeki yönetimler, ne kadar İslâmî kurallara riayet ediyorlar? İslâm’ın ilkelerini mi dinliyorlar? Yoksa İslâm’ı temsil eden “işbirlikçi” alimleri kendi işlerine alet mi ediyorlar?
İslâm devleti demek, yolsuzluğun olmadığı, istişare ve meşveretin olduğu, koltuk sevdasının olmadığı, herkesin eşit statüde kabul edildiği v.b. rejim demektir.
Ben Ortadoğu’da bu vasıflarda bir devlet görmüyorum.
Mısır olayı bize Türkiye’nin bölgenin sosyolojik dinamiklerinden farklı olduğunu göstermiştir. Türkiye, İslâm inancı bakımından Ortadoğu halklarına yakındır, ama rejimlerine o kadar da uzaktır. 
Peki, İttihad-i İslâm’ı nasıl yorumlayalım? Gönül ister. Ama saha bize bunu söylemiyor.
Okunma Sayısı: 1302
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı