İnsanoğlu yaratıldıktan sonra, pek çok nimetle birlikte birçok sıkıntı dert ve hastalıklarla da karşı karşıya kalmış, sorumluluklarına karşı takınacağı tavra göre ya ödüllendirilmiş ya da cezalandırılmıştır.
Dünyada meydana gelen felâket ve musîbetlerin sebebi, dünyevî birtakım sebepler olmakla birlikte, daha çok yaptıkları ve yapamadıkları ile alâkalıdır.
541-548 yılları arasında 30 milyondan fazla insanın öldüğü Justinyen veba salgını, 1340-1350 yıllarında 50 milyon insanın öldüğü kara veba salgını, 1894-1903 Çin’de ortaya çıkan ve 10 milyon insanın öldüğü veba salgını, 1918-1920 yılları arasında 20 milyon insanın öldüğü İspanyol gribi ile günümüzde yaşanan koronavirüs salgını, insanlık tarihinde görülen önemli salgınlardan bazılarıdır.
Temizlik ve hijyene yeteri kadar dikkat edilmemesi, yabanî hayvanların besin olarak tüketilmesi, ekolojik dengenin bozulması hastalıkların artmasına en önemli sebeplerdir.
Toplumdaki hataların hızla yayılması, büyük küçük günahların çoğalması ve işlenen günahlara karşı pişmanlık duyulmaması ve insanlığın zulme rıza göstermesi, adaletin tesis edilememesi musîbetlerin diğer önemli sebepleridir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de Allah (cc) “Başınıza gelen her musîbet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar” (Şûrâ, 30) buyurmaktadır.
Musîbeler bizim için birer İlâhî ihtardır. Aynı zamanda günahlarımızın keffâretine yönelik birer sebeptir. Önemli olan bunları birer musîbet olarak görmekten ziyade, rahmet yönü ağır basan haller olarak değerlendirebilmektir.
Maddî felâketler her ne kadar insanoğlunu çok derin acılara gark etmiş olsa da zamanla hepsi unutulur. Mühim olan başa gelen musîbetlerden ne anladığımızdır.
Bediüzaman Hazretleri şöyle ifade eder: “Asıl ve muzır musîbet dine gelen musîbettir. Musîbet-i diniyeden her vakit dergâhı İlâhiye’ye iltica edip feryâd etmek gerekir.” “Dini olmayan musîbetler hakikât noktasında musîbet değildirler.”
Bize düşen dünyada yaşanan musîbetlerden gerekli dersin çıkarılmasıdır.