Kâbe ciddî bir tamirat görür ve yeniden inşa edilir.
Bittikten sonra sıra Hacerü’l-Esved taşının yerine konulmasına gelir. Ancak hiç kimse, taşın yerine konulmasını başkasına kaptırmak istemez. Aralarında tartışma çıkar. İş o kadar büyür ki çatışma noktasına gelinir. Kan dökülmek üzereyken birisi ortaya bir fikir atar.
“Bekleyelim. Şu kapıdan ilk kim girerse onun hakemliğine razı olalım!”
Bir süre sonra kapıdan Efendimiz (asm) girer. Herkes sevinir. Çünkü O’nun (asm) dürüstlüğüne, adaletine ve hakemliğine güvenmeyen yoktur.
Peygamber Efendimiz (asm) hırkasını çıkarır taşı üstüne koyar. Herkes hırkanın bir ucundan tutarak birlikte taşı yerine koyarlar. Böylece kavga biter ve olabilecek bir savaşın önüne geçilmiş olur.
Güvenilir insan olmak işte böyle bir şey. Düşmanları bir araya getirir. Kavgaları önler ve barışı sağlar. Adaleti tesis eder. Kırgınlıkları sonlandırır. Bir damla suda kopan fırtınaların önüne geçer. İşlerimizi kolaylaştırır, huzur verir insana.
Güvensizlik, kemirir inceden inceye ruhumuzu ve zindan eder hem bize ve hem de sevdiklerimize dünyayı. Korkuyla yaşar hâle getirir herkesi. Kavgalar eksik olmaz hayatımızdan. Adaletsizliğe sebep olur. Acıma ve merhamet duygularımızı yok eder.
Her şeyi biz biliriz havasında yaşar, yanlışlarımız doğrularımız olmaya başlar. Dostlarımızı kaybeder yalnızlığa mahkûm oluruz. Zulmün artmasına sebep olur. İdarecileri âdil ve hakkaniyetli bir yönetimden uzaklaştırır. Baskı altında, korkuyla yaşamaya mahkûm eder insanları.
Sahte gülücüklerden sonra, sahte duygularımızın en çok görüldüğü anlar, güvendiğimizi ifade ettiğimiz zamanlardır. Her ne kadar güveniyor görünmeye çalışmış olsak da, aklımızın bir ucunda, acaba sorusu her zaman kemirir içimizi. En yakınımız dahi olsa gönül rahatlığı ile güvenemeyiz hiç kimseye. Güvenmek zordur. Zira tereddütlerimiz hiç rahat bırakmaz bizi.
Oysa hayat güven duygusu ile yaşanır. Güvenle sağlanır birlik beraberlik. Güvendir huzur ve barışın tek çözümü. Evlilikte, alış verişte, yolculukta, komşulukta, ticarette, kısacası hayatımızın her alanında, güven esastır her zaman. Güvenilir olmak ve güven vermek, mutlu eder insanı.
Allah’ın (cc) bize büyük bir lütfu olan güven duygusunu, ilk anne rahminde, sonrasında anne kucağında hissetmeye başlarız. Güven duygusunun anlam bulduğu tek yerdir ana kucağı. Allah’a (cc) olan güvenimizden sonra, tek güven kaynağımız annemizdir her zaman. Ancak dünyaya teşrif edip gözlerimizi açtığımızda, onu kaybetme korkusuyla yaşarız hep. Bundan sebep sımsıkı sarılır, hiç ayrılmak istemeyiz bu sıcacık güvenli limandan.
Güvenmek ve güvenilir olmak insan olmanın gereğidir. Kendimize güvenmede ölçülü, başkalarına güvenmede samimî olmak gerek. Zira kendimize olan aşırı güven şımarıklığa, enâniyetimizin artmasına ve kibre sevk eder bizi.
Bencilleşen bir özgüven zamanla öyle bir hal alır ki, önce bir şey zannetmeye başlar insan kendisini ve fakat sonra dayanılmaz bir yalnızlığı yaşar.
Dahası Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Kendine güvenen ve ebedî zanneden mağrur insan, zevâle mahkûmdur” her daim.