“Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun.”
(Mesnevî-i Nuriye)
Varlık içinde yokluğun hüküm sürdüğü garip bir dünyada yaşıyoruz. Duygu var his yok. Akıl var düşünce yok. Haneler var komşuluk yok. Yiyecek var tadı yok. Para var huzur yok. Adam var yiğit yok. Mahkeme var adâlet yok. Kalp var sevgi yok. İman var amel yok. İnsan var kul yok. Nimet var şükür yok….
Maddiyatın öne çıktığı, varlık içinde yokluğun kıt’alar dolaştığı bir âlemde, başı boş, umursamaz bir halde, kendi başına buyruk bir hayatı yaşayıp, birilerinin meçhul dediği ve fakat hakikâtte var olan ebedî bir âleme doğru hızla gidiyoruz.
Hem de duyguların köreldiği, bencil, hırslı, kendi başına buyruk, her şeye sahip olmak isteyen açgözlü, ruhsuz, duyarsız, vicdansız, sevgi ve merhametten yoksun, nefsin istek ve arzularının esiri olmuş, insanlıktan nasibini almamış insanların var olduğu bir dünyada, feda ettiğimiz ve kaybettiğimiz değerlerin farkına varmadan yaşayıp gidiyoruz.
Hayatımız boyunca birçok şeyden feragat ederek elde ettiğimiz mal mülk ve servet mutlu etmez oldu bizi. Dünya malına boyun eğerek, onun esareti altında, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar hale geldik. Hayatımızın son deminde, emanetin kabz edileceği an geldiğinde anlarız, herşeyin boş ve manasız olduğunu.
İşte o an, sahip olduklarımızı bırakıp gitme korkusu kaplar içimizi. Zor gelir bir ömür boyu elde ettiklerimizi terk etmek. Oysa pişmanlıklarımızın fayda vermediği o sekerat anında, bir zamanlar vazgeçemediğimiz şeyler, bırakıp gider bizi. Ve geride sadece kefene sarılı bir cesed kalır. O da turab olur çürüyüp gider toprağın altında.
Ruh hisseder son deminde olup bitenleri. Bilir sonunda bir mizan ve hesap gününün var olduğunu. Ödül gelmez aklımıza, lâkin cezanın varlığı korkutur bizi. Yaptıklarımızın veya yapamadıklarımızın hesabını verme ya da verememe endişesi, kâbusumuz olur. İşte bu yüzden ruhumuz daralır, sıkıntı basar, korkarız ölümden.
Ne mal, ne mülk, ne de başka bir şeyin fayda vermeyeceği o dehşetli gün, kaçırır uykularımızı. Doğrusu “Her insan ölümü tadacaktır. Kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir.” (Al -i İmran 185)
Keşkelerin hayatımızda asla yeri yoktur ve faydasızdır. Ancak ah insanoğlu! Keşke “Ölümün hayat gibi mahlûk ve hem bir nimet“ (Mektubat) ve “Ehl-i iman için ölüm, rahmet kapısıdır.
Ehl-i dalâlet için zulümat-ı ebediye kuyusudur.“ (Lem’alar) olduğunu bir idrak edebilseydin.