Özellikle mahalli seçimlerden sonra artık toplumu manipüle edemeyen iktidardakilerin yeniden “kamplaştırma ve kutuplaştırma siyaseti”ni tahriki dikkat çekici.
Öncelikle Cumhurbaşkanı ile ekonomiden sorumlu bakanların neredeyse her ay “düşecek” nakaratını tekrarladıkları enflasyonda Türkiye’nin dünyada “dördüncü”, Avrupa’da “birinci” çıkmasına karşı bir yığın karartmaya devam ediliyor.
Peşpeşe akaryakıt fiyatlarına getirilen zamlara, elektriğe yüzde 38 zammın her şeye sirayet edeceğine bakmadan emekli ücretlerine yapılacak zammın enflasyona sebep olacağı öne sürülüyor. İnadına dayatılan ve Diyanet’in de doğrudan “faiz olduğu” fetvası verdiği Kur Korumalı Mevduata 1 trilyon 300 milyar lira hebâ ettikten sonra.
Bu yüzden, “tarihin en ağır ekonomik krizi”nde bütün ikazlara rağmen bile bile sapılan çıkmaza karşı âdeta yeni iktidara gelmişler gibi çarpıtmaların ardı arkası kesilmiyor.
EKONOMİNİN AKIBETİNİ SORGULUYOR
2018’den bu yana “Ben ekonomistim, ekonominin sorumlusu benim ben!” iddiasıyla Cumhurbaşkanı’nın “tek kişilik yönetim” referandumunda “verin yetkiyi, bu kardeşiniz bakın enflasyonla, faizle, şunla - bunla nasıl baş edecek!” vaadlerinin “fos” çıkmasına karşı yeni yeni “aldatmalar”a başvuruluyor.
Ekonomistlerin tesbitiyle, 100 milyar dolar ekside olan Merkez Bankası’nın swap-borç paralarla “rezervi”nin arttığı ileri sürülürken daha önce “dolandırıcı” diye hakaretler savurduğu, ancak uluslararası finans merkezlerinden para bulması hesâbıyla ısrarla ekonominin başına getirdiği Bakan’ın “IMF’siz IMF politikası” tam gaz dayatılıyor.
Aslında Cumhurbaşkanı’nın emekli maaşlarına dair “Ne verirsek verelim enflasyon karşısında eriyecek” diye “dipsiz kuyu” yakınması, “Saray ekonomisi”nin iflasının ikrarıydı.
Bu yüzden, dolar garantili, Londra mahkemeleri teminatında tahkimli, 100 milyarlarca dolarlık ihaleleri alan sermayeye vergi muafiyetleri, borç silmeler ,kredi ve teşviklerle kıyaklar sunulurken, “yeni vergi yasası”nda yanlış politikalarla, azan israfla yaşanan derin ekonomik bunalımın bedeli yine dar ve sabit gelirlilere, emekli ve emekçiye ödetiliyor. “Çok kazanandan az, az kazanandan çok vergi tahsili” çarpıklığı sergileniyor.
Yıllardır “nereden getirirsen getir, sorulmayacak” diye her türlü istismara yol verildikten sonra Hazine Bakanı’nın “5 milyondan fazla harcamaları soracağız!” dönüşü, yolsuzluk, rüşvet, ihaleye fesad karıştırma, kamu malını yandaşlara peşkeşle kronikleşen hukuksuz; yatırım, üretim, istihdam ve şeffaflıktan yoksun “ekonomi”nin akıbetini ifşa ediyor.
“Kamuda tasarruf yasası”nın çıkarıldığı süreçte en son Saray’daki bir daire başkanının bir lüks tatil beldesinde iki kişilik yemeğe 168 bin lira hesap ödemesiyle gündeme gelen israfa karşı iktidar cenâhından yükselen tepkiler vaziyeti ele veriyor.
“MUGALÂTALAR DAĞILACAKTIR...”
Bu açıdan, Saraya yakınlığıyla bilinen bir iktidar partisi eski milletvekilinin pazar yerini gezdikten sonra “AKP döneminde, ‘tek kişilik rejim’de servetine servet katanlar’ın hangi politikaların sonucu olduğu soruluyor. “Bir yüzükle yola çıkanlar”ın ranta dayalı denetimsiz “ekonomi”yle servet transferi yapılan, “Boğaz’da bir kafede 10 bin lira verip kalkan” bir yığın “yeni şımarık zengini” türettiği sorgulanıyor.
Bundandır ki tam bir siyasi pişkinlikle ekonomiden eğitime, sağlıktan sanayiye, tarımdan dış politikaya bütün alanlardaki iflasa başkaları sebep olmuş yanıltmaları yapılıyor.
Ne var ki artık tahta çivi tutmuyor. Tek “hedefleri” ağır ekonomik çöküşü zamana yayıp zaman kazanmak, koltukta kalmakla siyasi ömürlerini uzatmak olan iktidardakiler artık “yeni oyun” kuramıyor. Millet artık aldatmaya, yalana, hayale, hileye kanmıyor.