İçinde bulunduğumuz ayın başında halamın görümcesi vefat etti.
Allah rahmet eylesin. Taziyesine git-tiğimizde kocası Mehmed abi ziyaretçilerin sualleri üzerine, "Bir şeyi yoktu, aşılardan şüpheleniyoruz." dedi. Tabiî ki seneler evvel olduğu aşılar değil, pandemide dayatılan aşıları kastediyordu. Yine birkaç hafta önce ziyaretine gittiğimiz Ziya abi de tabip Serdar ağabeye, "Kollarımı kaldıra-mıyorum, aşılardan beri böyleyim." demişti. Yirmi gün içinde şahit olduğumuz iki hadise ve iki kelâm bu minvalde. Aşılardan sonra kalp krizi ve beyne pıhtı atma vakalarının arttığı bilgisi de gözümüzün önünde duruyor.
Aşılama ve pandemi süreci devam ederken, aşı olmama hususunda kararlı olduğumu gören bazı dostlar, "Vay meczup vay" diye sitem ediyordu. Belki şimdi onlar da pişmandır. Haklı çıkmış olsalar inanıyorum ki meseleyi sık sık gündeme getirirlerdi. Fakat pişmanlık kolay kolay dile gelmiyor. İşin garip tarafı, Üstad'ın zehirlenme vasıtalarından bir kısmı da aşılardı. Bu gerçeğin bilinmesine rağmen neden hiç şüphe duyulmadı. Veya şüphe duyanlar susturuldu. Neyse kimseyi incitmeden yazıyı kısa kesip şu hatırlatmayı yapalım; Senin köyündeki, kasabandaki doktoru rahat bırakmayan ilâç şirketleri, Dünya Sağlık Örgütü'nü ve Sağlık Bakan-lığı'nı rahat bırakmaz. Hüsn-ü zan, adem-i itimat...