Türkiye - Avrupa Birliği Varna Zirvesi’nde demokratik hak ve hürriyetlerle demokrasi standartlarının uluslararası hukuka uygun bir şekilde geliştirilmesiyle basın özgürlüğü, insan hakları, bağımsız ve tarafsız yargı ve sivil toplumla bütünleşme bir defa daha gündeme geldi.
Bu kapsamda, gazeteci ve yazarlarla milletvekillerinin tutuklanmasıyla OHAL altında yargı ve yasamanın askıya alınmasının olumsuzluklarına bir defa daha işâret edildi.
Türkiye’nin özellikle 15 Temmuz Hâdisesinden sonraki AB Türkiye İlerleme raporlarında, temel haklar ve demokratik standartlar konusunda daha da geriye gittiği tesbitiyle, “darbe girişimi”nin ardından “bağlantılı” olma iddiasıyla yüzbinlerce kamu görevlisine yönelik uzaklaştırma, el çektirme, görevden alma, gözaltı ve tutuklamalarla yol açılan haksızlık ve mağduriyetlere dikkat çekilmişti.
İfâde özgürlüğü kısıtlamaları kapsamında, gazeteciler, yazarlar ve sosyal medya kullanıcılarına dönük devam etmekte olan ve yeni davalar, akreditasyonların iptali ve medya kuruluşlarının kapatılması da kaydedilmişti.
ANKARA, AB’Yİ ÖNEMSEMELİ
Bu çerçevede ulusal güvenlik ve terörle mücadele gerekçesinin keyfi uygulanmasının düşünce ve ifâde özgürlüğünü olumsuz şekilde etkilediği nazara verilmişti.
OHAL paravanında dayatılan uygulamalara karşı AB’den çok ciddi eleştiriler içeren rapor ve belgelerle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarıyla ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AHİS) ile uyumlu olmayan yasa ve uygulamalarla ifâde özgürlüğündeki vahim kötüleşmelere dair önemli uyarılar yapılmıştı.
Keza Avrupa Konseyi İnsan Haklarından sorumlu üyesinin tavsiyelerine atıfta bulunularak, çoğu isimsiz – imzasız sahte ihbarlarla, hukukta hiçbir değeri olmayan “gizli istihbarat jurnalleri”yle yapılan tutuklamaların, “mâsumiyet karinesi”, “cezâ sorumluluğunun şahsiliği”, “yasal kesinlik” ve “savunma hakkı”nı berhava ederek hukukun üstünlüğü temel ilkesini çiğnediği tesbiti iletilerek, bilhassa yargı bağımsızlığındaki gerilemenin bu süreçte daha da arttığı kaydedilmişti.
Daha önce sözkonusu ihlâlleri önleme “eylem plânı”yla bazı adımlar atan Türkiye’nin, özellikle yargısız, iddianâmesiz - sorgusuz aylarca süren tutukluluklarla sebebiyet verilen haksızlık, hukuksuzluk ve mağduriyetlerin âcilen telâfisi için, AİHS ve AİHM içtihadından kaynaklanan hakların uygulanmasının tam olarak sağlanması çağrısı yinelenmişti.
Bu açıdan, Ankara’nın Varna’da özellikle habercilik sınırlarını aşmayan ve terörle bağlantılı olmayan gazeteciliğin suç olmaktan çıkarılması hususunda AB’ye sunduğu “çalışma kağıdı”nın büyük önem taşıdığı belirtiliyor.
POLEMİK VE RESTLERLE HEBÂ EDİLMEMELİ
Bunun içindir ki, Cumhurbaşkanı’nın ifâdesiyle, “Türkiye ve AB arasında güven tesis etmede önemli bir başlangıç ve yapıcı gündemi hayata geçirme ve AB reformlarını yeniden canlandırma imkânını veren, konunun uzmanlarının “Türkiye – AB ilişkilerinin onarılmasında, diyalogu açık tutma ve işbirliğini onarma ve devam ettirmede irâdelerini ortaya koymalarında önemli bir adım ve kazanım” olarak nitelendirdiği Varna toplantısıyla ortak bir diyalog zemini oluşturma fırsatı hebâ edilmemeli.
Ankara’dakiler, diplomaside ve uluslararası ilişkilerde hiçbir değeri olmayan neticesiz polemik ve restleri artık bir tarafa bırakıp, ‘Zararın neresinden dönülse kârdır’ hesâbıyla bu süreçte meydana gelen tahribatı tâmire çalışmalı.
Türkiye’yi AB’den uzaklaştırıp bütünüyle koparmak isteyen “AB içindeki AB karşıtları”nın oyununa gelinmemeli.