"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İlmin istibdatı ve meşrûtiyet

Atilla YILMAZ
08 Eylül 2021, Çarşamba
Bir meşrûtiyet açılımı: Münâzarât ( 9 )

İslâm’ı ve imanı, aklın ve felsefenin ışığında yorumlama akımının adı Mutezile’dir. Koca Arabistan topraklarında, lokal bir bölgede, küçük bir şehirde doğan İslâm dini; tarihî süreç içerisinde, çok kısa bir zamanda kabuklarını çatlatarak; farklı kültürleri, medeniyetleri, inançları, töreleri ve âdetleri, ırkları ve milletleri içine alan karmaşık bir toplumlar yapısına hükmetmeye başladı.

Özellikle Hz. Ömer (ra) ve daha sonraları Hz. Muaviye (ra) ve Emeviler devrelerinde Hırıstiyan ve Yahudilerin yoğun katmanlarıyla tanıştı. Etkileşimler ve değişimler başladı. İslâmî ve imanî konuları sorgulamalar ve akla uygunlukları ve uygun hale getirmek için çabalar devreye girdi.

İslâm ve iman konuları münazara, münakaşa ve tartışma ortamlarına çekildi. Müteşabih âyetleri tevil noktasında tartışmalar yaşandı. Sonra müteşabih hadisler tartışıldı. Sonra kader tartışıldı.

Bu konular Hz. Peygamber (asm) ve hulefa-i raşidin dönemlerinde tartışılmazdı. Bir takım Müslüman ulema, Hırıstiyanlığın akidelerini öğrenme gayretinde olurken; Hırıstiyanlık ve Yahudilikten İslâm’a girenler, eski İsrailiyat bilgilerini terk etmeden veya tamamen İsrailiyatın etkisinden kurtulmadan, o fikir ve bilgilerle İslâm’a dahil oldular.

Hulefa-i Raşid’in döneminde İslâm dini fetihlerle kıt’alara yayılırken; bir taraftan da farklı inanç, kültür ve kavimlerle iç içe olmanın meydana getirdiği fitne hareketleriyle yaralar almaktaydı.

Hz. Peygamber’in (asm), Hz. Ebubekir’in (ra), Hz. Ömer’in (ra) sağlıklarında başkaldıramayan fitne; yukarıdaki sosyal büyüme ve kozmopolitleşmeden dolayı Hz. Osman’ın (ra) şehadeti ve katli üzerine, birçok içtimaî ve siyasî çalkantılar baş gösterdi.

Sahabeler arasında dahi içtimaî görüş ayrılıkları kavgaya, savaşa dönüştü. ‘’İslâm âleminde zuhur eden bu fitne hareketleri gün geçtikçe gelişti. Bu yüzden Müslümanların temiz kanı bol bol aktı.’’ 1

Aradan yıllar geçiyordu. Hem fetihlerle İslâm coğrafyası genişliyor, hem fitne kazanları kaynıyordu. Fırkalar, taraflar kıyasıya bir kavgaya tutuştular. Birbirlerini küfürle, kâfirlikle suçlayan görüşler oldu.

Küfür neydi? Şirk neydi? Kebire neydi? Büyük günah ve günahlar neydi? Büyük günahları işleyen adam kâfir olur muydu? Sorular çoktu. Tartışmalar ve münazaralar alabildiğine sürüp gidiyordu. 

Ders halkaları içerisinde Hasan el-Basrî’nin halkası yaygındı ve öndeydi. Hz. Ömer zamanında doğdu. Hz. Muaviye döneminde hayatının büyük bölümünü geçirdi. Hz. Muaviye’nin kılıçla hâkimiyet sağlamasını ve iktidar olmasını eşleştirdi. Oğlu Yezid’i istişaresiz halife yapmasına taraf olmadı.  

Mutezile fırkasının doğuşu, Hasan el-Basrî ile talebesi Vasıl bin Ata arasında geçen şu olayla başlamıştır: ‘’Mutezile isminin dinî manada kullanılışı Vasıl b. Ata al-Gazzal’ın (ölm. H. 131/M. 748) Hasan el-Basrî’nin (ölm. H. 110/ M. 728) meclisinden ayrılmasıyla başlar. Bu ayrılığın sebebi şudur: Bir gün Hasan el-Basrî’nin meclisine bir adam gelerek şu soruyu sordu: Büyük günah (kebire) işleyen mü’min midir, kâfir midir? Bu soruya hocası cevap vermeden önce Vasıl b. Ata şöyle cevap verdi: ‘Büyük günah işleyen ne mü’mindir ne de kâfirdir o fasıktır.’

Hasan Basrî bunun üzerine ‘kadi’tizale ama’l- Vasıl’ yani; Vasıl bizden ayrıldı’ diyerek öğrencisi Vasıl’ı meclisinden uzaklaştırdı. Bundan sonra Vasıl gibi düşünenlere ‘itizal edenler’ anlamına ‘mutezile’ dendi.’’ 2

Hasan-ı Basrî bu konuda talebesinden farklı düşünüyordu. Ama talebesi Vasıl’la fikir teatisi ve münazara yerine, onu meclisinden kovmayı tercih etti. Onu dersinden uzaklaştırdı. Vasıl da arkadaşı Amr bin Ubeyd’le birlikte mescidin başka bir köşesinde yeni bir ders halkası başlattı. Burada, münazara ve müzakere yerine baskı ve istibdat yolu tercih edilmesi farklı bir fırkanın zuhuruna sebebiyet vermiştir.

Güncel ve tarihî bir tesbit yapan Said Nursî; ilmî istibdatı, taklitin babası olarak görür. Bir ilim dalında otorite kabul edilen kişinin yazıp söylediklerinin eleştiri konusu olmadan aynen taklit edilmesi (kopyala yapıştır akedemya) Said Nursî’yi doğrulayan bir gerçek olarak günümüz ilim dünyasında da aynen devam etmektedir.

İstibdatın hâkim olduğu siyasî iktidarlar ve saltanatlar dönemlerinde baskı ve yıldırma sonucunda ortaya çıkan korku atmosferinin ilimde de istibdatı doğurduğu gerçeğine vurgu yapan Bediüzzaman; bunun sonucunda İslâmiyet’i gevşeten, müşevveş eden sebeplerin başında da ilimdeki istibdatın geldiğini; bu baskının sonucunda da Cebriye, Rafıziye, Mutezile gibi fırkaların ortaya çıktığını örneklemektedir.

Bediüzzaman’ın istibdat hakkındaki ayrıntılı tarifinden sonra aşiret mensupları dediler ki: “Biz istibdatın bu derece insanı öldürücü bir zehir olduğunu bilmiyorduk. Allah’a şükür parçalandı. Bu istibdatı tedavi edecek olan Meşrûtiyet ilâcını bize tarif et.”

Meşrûtiyet nedir?

Anladılar ki istibdat; insanların duygularını, kabiliyetlerini körelten, yok eden öldürücü bir zehirdir. Hürriyeti, hür düşünceyi, istişareyi, ilerlemeyi, kalkınmayı, tek adama karşı muhalif olmayı, her şeyi yok eden bir idare şeklidir.

Bediüzzaman hâl-i hâzırdaki meşrûtiyet uygulaması yerine; din açısından, şeriat açısından olması gereken meşrûtiyeti onlara ders vermeye başladı.

Dipnotlar:

1- Dr. Kemal Işık, Mutezile’nin Doğuşu ve Kelâmî Görüşleri, s. 30, Ankara Ünv. İlahiyat Fk. Yayınları, LXXVI, Ank. Ünv. Basımevi, 1967.

2- Doç. Dr. İbrahim Agâh Çubukçu, İlahiyat Fak. Dergisi, Cilt XII, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1964.

Okunma Sayısı: 2007
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali

    8.9.2021 11:10:57

    "Hz. Muaviye’nin kılıçla hâkimiyet sağlamasını ve iktidar olmasını eşleştirdi. Oğlu Yezid’i istişaresiz halife yapmasına taraf olmadı." Bu kimseye ra denir mi? Üstad bir yerde; Hz Hasan ra ile sulhunu anlatırken Muaviye' ye ra demiş..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı