"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bu bir imtihandır

Ali FERŞADOĞLU
07 Kasım 2024, Perşembe
Başkalarının başına ağır bir hastalık veya bir musibet geldiğinde, “Cezâsını çeksin!” mi, yoksa “Allah’dan bu bir imtihandır, Allah sabır ve kolaylıkla atlatmayı nasip etsin!” mi dememiz gerekir? Birinci şık yanlış değil midir?

Oysa, başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere istisnasız tüm Peygamberler (aleyhimusselam), Sahabe-i Kiram, müçtehidler, müceddidler, Üstad Bediüzzaman’ın (ra) ve talebeleri musibet ve belâlara maruz kalmışlar. Hepsi enva-ı çeşit işkencelere tâbi tutulmuş, kimisi de azgın halkları tarafından şehit edilmiştir!.. Onlar hak mı etmişti?! Hâşâ!..

Belki kendimiz için “Hak ettim!” diyebiliriz.  Zira, niçin musab olduğumuzu tahmin edebiliriz. Yine de isabetli olmayabiliriz. Zira, kader defterini açıp bakamıyoruz ki, hakikatini tam bilelim!

Risale-i Nur’dan ders alıyoruz ki, belâ ve musibetlerin birçok sebebi, hikmeti var; özetleyelim:

• “Bir kısmı ihtar-ı Rahmanîdir…” İlâhî bir hatırlatma, bir ikazdır… İkaz ile ceza çok farklıdır.

• “Ve bir kısmı keffâretü’z-zünubdur. (Kusur ile günahlarımıza keffaret olup siliniyor!)

• “Ve bir kısmı, gafleti dağıtıp, beşerî olan aczini ve zaafını bildirerek bir nevi huzur vermektir. (İşte musibetteki huzur: Aczini, fakrını anlayıp O’nun huzurunu koşmak, O’na sığınmak, Ondan meded isteyip duâ ederek Huzurunda huzur buluruz!)

• Ve kimisi ızdıyad-ı makamdır. Yani, insanın manevî makamlarını, derecelerini yükseltir. Ki, “Musibetin hastalık olan nevi, sabıkan geçtiği gibi, o kısım, musibet değil, belki bir iltifat-ı Rabbânîdir, bir tathirdir [temizlemektir].”1

• “Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir. Musibet-i diniyeden her vakit dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip feryad etmek gerektir. Fakat dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler.”2 

• Belâ ve musibetler aynı zamanda imtihan ve gelişme, tekâmül vesilesidir. Farzedelim ki, hislerimiz ve nefsimize mağlup olarak yakıştırdığımız hususta mâsum bir insana, “İyi oldu” dedik. Çünkü, “Herkeste nefs-i emmâre bulunur. Bazı da hissiyat-ı nefsiye damarlara ilişir, bir derece hükmünü ‘kalb, akıl ve ruhun’ rağmına olarak icra eder. Nefis ve hevâ ve his ve vehim’ bazen aldatıyorlar.”3

Kınadığımızın başına gelen başımıza gelmeden tevbe-i istiğfara sarılmalıyız.

Dipnotlar:

1-Lem’alar, Enst./intr., s. 18.; 2-Age., s. 18.; 3-Age., s. 170.

Okunma Sayısı: 375
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı