Eğer “ilimde izan-ı kalp” olmazsa cehildir.
Yani ilmi aynı zamanda kalp de tasdik etmezse, hâlâ gerçek aydınlanmama söz konusu. İlimde de kalbî anlayış hâkim olmalı ve kesin kanaate ulaşmalı. Yoksa akıl seviyesinde bir bilgi, ruhsuzdur, kurudur ve boşluktadır.
Bunun iki sebebi olmalı:
1- Aklın yalnızca bir ölçme/değerlendirme âleti olması ve ilmin gerçek kaynağını (Esma-i Hüsna’yı) tam kavrayamaması.
2- Aklın da pek garip bir hali olması. Ki, öyle uzun el, yani emelleri vardır ki, bazen kâinatı kuşatmakla kucağına alıyor. Bazen imkân dairesinden çıkar, en yüksek dairelere müdahale eder. Bazen bir damla suda boğulur. Bir zerre içinde yok olur, bir kılda kaybolur. Kendisini hangi şeye verirse, âdeta bütün varlığının o şeyle sınırlı olduğunu bilir, zanneder. Ve herhangi bir noktaya girse, bütün âlemi beraberce götürmek isteğindedir.
Diğer taraftan aklın, “’ifrat-tefrit’ denen aşırı ve ‘vasat’ denen orta yolu” vardır. İfratı, aldatıcı bir zekâdır. Tefriti, hiçbir şeyi anlamayan, humut derecesinde bir akıldır. Orta yolu hikmettir. Ki, gerçeği gerçek olarak bilir, ona uyar, yanlışı yanlış bilir, ondan uzaklaşır.
Bu durumdaki akla eğer kalp nuru yol göstermezse, hatları karıştırır ve sapıtır! Aklın sapmalardan korunması, kalple ilişkisini istikametle yürütmesine bağlıdır. Bir anlamda akıl, kalbin içinde bir şubedir ve işlettirilmesi nispetinde kullanılır. Aklı aydınlanmış, ancak kalpsiz bir fasık filozof (yani vahiy güneşinden istifade etmeyen, kalpten beslenmeyen bir akla sahip olan), gökteki kuyruklu yıldızdan (bile) korkar.
Yani fevkalâde akıllı bir filozof, kalbini dinlemez ve onun yardımını istemezse, kuyruklu yıldızın tesadüfen hareket ettiğini sanır ve başına düşmesinden endişe eder, ürker. Zira akıl madde ve olayın fizikî cephesini kavrarken, manevî cephesini, arkasında İlâhî bağlantıları yalnız başına kavrayamaz. “Fikir nuru, kalp ışığıyla aydınlanıp kaynaşmazsa zulmettir, zulüm fışkırır” vecizesi de bu hakikati terennüm eder.
•Duyguların merkezi kalp, kalbin hizmetçileri hislerdir.
•Akıl bu duygulardan birisidir ve fikirlerin kaynağıdır. Eğer hissiyat (duygular) güzel olursa, fikirler doğru olur. Zira akıl, sevdiği, aşırı derecede bağlandığı şeylerin yok olmasından feryat eder.
•Sevgi kalpte olduğundan güzel duygularla bezenir ve coşarsa, ışığını akla gönderir, o da istikamet bulur.
•Her şeyi önceden düşünüp karara bağlayan, ya akıl ya da duygulardır. Duygu üretim merkezi de kalptir. Dolayısıyla kalp, aklı beslemeli, hisleri tanzim etmeli/istikamet vermeli. İç huzur buna bağlıdır.