Menfî tenkid, nefretten kaynaklanan ruhî bir hastalıktır. Peki, bunu nasıl tedâvi edebiliriz?
Tabii ki, önce mahiyetini, türlerini, psikolojik saik ile sebeplerini reçetesi olan bilhassa İhlâs ve Uhuvvet Risalelerini “anlayarak ve kabul”, hatta müzakere ve mütalâa ederek okumalı. Samimî, dürüst bir mü’min Bediüzzaman’ın Kur’ân ve Sünnet-i Seniyyeden yaptığı şu çıkarımlar ve özellikle İhlâs Risalesi’nin İkinci Düsturu’nu dikkate alırsa bu hastalıktan kurtulur, eleştiride dengeyi bulur:
Bir: “Bu hizmet-i Kur’âniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nev’inden gıpta damarını tahrik etmemektir. Çünkü nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkid etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder.1
İki: “Sakın! Dikkat ediniz, ihtilâf-ı meşrebinizden [farklı huy, mizaç, karakterinizden] ve zayıf damarlarınızdan ve derd-i maişet [geçim derdi] zaruretinizden ehl-i dalâlet istifade edip, birbirinizi tenkid ettirmeye meydan vermeyiniz.”2
Üç: “Sizler her zamandan ziyade bu fırtınada tesanüdünüzü ve ittihadınızı ve birbirinin kusuruna bakmaması, birbirini tenkid etmemesi, Risale-i Nur’un vazife-i kudsiye-i imaniyesi hesabına mükellef ve muhtaçsınız. Sakın birbirinizden gücenmeyiniz ve tenkid etmeyiniz. Yoksa az bir zaaf gösterseniz, ehl-i nifak istifade edip sizlere büyük zarar verebilirler.3
Dört: “Sakın birbirinize tenkid kapısını açmayınız. Tenkid edilecek şeyler kardeşlerinizden hariç dairelerde çok var.”4
Beş: “Nefis ve şeytan sizi, kardeşinize karşı itiraza ve haklı olarak tenkide sevk ettiği vakit, deyiniz ki: ‘Biz, değil böyle cüz’î hukukumuzu, belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi Risale-i Nur’un en kuvvetli rabıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz. O bize kazandırdığı netice itibarıyla dünyaya, enaniyete ait her şeyi feda etmek vazifemizdir’ deyip nefsinizi susturunuz.”5
Altı: “Nasıl ki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârâne uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkid edip, sa’ye şevkini kırıp atâlete uğratmaz. Belki bütün istidatlarıyla birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler; hakikî bir tesanüd, bir ittifakla gaye-i hilkatlerine yürürler.”6
Dipnotlar:
1- Lem’alar, 164.; 2- Kastamonu Lâhikası, s. 183.; 3- Age., s. 172.; 4- Barla Lâhikası, s. 87.; 5- Kastamonu Lâhikası, s. 181.; 6- Lem’alar, s. 165.