Münâzarât Risalesi, Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin telif ettiği Risale-i Nur Külliyatının bağrından çıkan mümtaz bir eserdir.
Diğer ismi “Ekrat Reçetesi” olan Münâzarât, 1910 yılında telif edilip, bilâhare 1913 yılında tab edilerek neşriyat sahasına girmiştir.
Otuz bir Mart hadisesi denilen menhus ihtilâl ve ikinci meşrûtiyetin ilânından hemen sonraki yıllarda yazılan Münâzarât Risalesi, herkesi ilgilendiren hakikatleri ibraz etmektedir. “İki inkılâp beni iki telif-i müşevveşe mecbur etti; iki rıhlet dahi, iki kitabı ilham ettirdi. Şu eserlerden her birisi Kürt olduğu gibi, aynı halde Türk, aynı vakitte Arap’tır. Güya her bir eser Arap abasını iktisa ve Türk pantolonu giymiş külâhlı bir Kürt’tür.”1 diyerek Münâzarât Risalesinin başta Kürt, Türk, Arap ve bütün insanlığa hitap ettiğine dikkat çeken ve o dönemde Münâzarât’la birlikte Muhâkemat, diğer adıyla “Saykalü’l İslâmiyet” ve “Divan-ı Harbi Örfi” ve de “Hutbe-i Şamiye” adlı eserleri de telif eden Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Münâzarât’ın bir vazifesinin de “Siyaset tabiplerine teşhis-i illete dair hizmetle muvazzaf”2 olduğunu söylemektedir.
Çünkü Münâzarât, günümüzün en müzmin meselelerine hal çaresi sunmaktadır. İstibdat ve meşrûtiyet, hakikî hürriyet ve de Medresetüzzehra projesinin mahiyeti ve ehemmiyeti gibi en hayatî meseleleri üç ana başlık altında ele almaktadır. Ara başlık olarak da, hak, hukuk, adalet, dış politika, maddî manevî kalkınma, milliyetçilik, hakikî mü’minliğin mahiyeti ve ittihad-ı İslâm’ın tesisi gibi son derece mühim meseleleri görmekteyiz.
Bu sebeple, siyaset bilimciler başta olarak, idareciler ve idareye talip olan ve vatanını ve milletini seven herkesin mutlaka Münâzarât Risalesini okuması ve gündemine alması lâzım ve elzemdir. Münâzarât, başta ülkemiz olarak, âlem-i İslâm ve insanlığın “tahakküm, muamele-i keyfiye, rey-i vahid, zulmün temeli, insaniyetin mahisi, âlem-i İslâmiyet’i zillet ve sefalete düşürttüren ve ağraz ve husûmeti uyandıran ve İslâmiyet’i zehirlendiren istibdattan”3 bir an evvel kurtularak; hâkimiyet-i millet, kalbi marifet, lisanı muhabbet, aklı kanun olan, şahıs olmayan meşrûtiyete, yani hürriyete yani demokrasiye sarılmasının elzemiyetini beyan etmektedir.
Çünkü “ne kadar iyilik var, meşrûtiyetin ziyasındandır; ne kadar fenalık var, ya eski istibdadın zulmetinden yahut meşrûtiyet namıyla yeni istibdadın zulmündendir.”4 Hem de “Ruh-u meşrûtiyet şeriattandır; hayatı da ondandır. Meşrûtiyetin sırrı, kuvvet kanundadır, şahıs hiçtir. İstibdadın esası, kuvvet şahısta olur, kanunu kendi keyfine tabi edebilir, hak kuvvetin mağlûbu.”5
Her nevi kötülüğü, menfiliği, terörizmi, sefaleti, ahlâksızlığı doğuran istibdatın, yani günümüz ismiyle Süfyanizmin belâsından kurtulmanın çaresinin meşrûtiyet yani hürriyet ve demokrasi ve meşveret ve şûrâ olduğunu beyan eden Münâzarât, hakikî hürriyetin ittihad-ı İslâm surunun da temeli olacağını ve bu sayede dünya barışına da büyük fayda sağlayacağını belirtmektedir.
Münâzarât, en büyük düşmanımız olan cehalet, zaruret (sefalet) ve ihtilâftan ancak Medresetüzzehra sistemi olan din ve fen ilimlerinin beraber olduğu ve okutulduğu bir eğitim ile kurtulabileceğimizin müjdesini vermektedir. Bu itibarla, başta Münâzarât Risalesi olarak, Risale-i Nur Külliyatı en doğru rehber olarak kabul edilmeli ve uygulamaya geçilmelidir. En acil ve daimî çare budur. Çağımızın meselelerine, hastalıklarına elbette ki çağımızın manevî tabibi, en büyük mürşidi, müceddidi olan Üstad Bediüzzaman Hazretleri çare ve ilâçlar sunacaktır. Adres, Risale-i Nur Külliyatı’dır. Evet, zaman ahirzamandır, çare Bediüzzaman’dır.
Dipnotlar:
1- Eski Said Dönemi Eserleri, 201.
2- age. 207. 3- age. 208. 4- age. 215. 5- age. 221.