Emanet, mana itibarıyla, eminlik. İstikamet üzere bulunmak.
Birisine muhafaza etmesi için teslim edilen şey. Cenab-ı Hak Ahzab suresinde, “Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik; hepsi de onu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korktular. İnsan ise onu yüklendi. Gerçekten insan çok zalim, çok cahildir.”1 buyurmaktadır. Buna binaen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Otuzuncu Söz’de “Gök, zemin, dağ, tahammülünden çekindiği ve korktuğu emanetin müteaddit vücuhundan bir ferdi, bir veçhi enedir”2 demektedir. Evet, “Cenab-ı Hak, emanet cihetiyle insana ‘ene’ namında öyle bir miftah vermiş ki, âlemin bütün kapılarını açar ve öyle tılsımlı bir ‘enaniyet’ vermiş ki, Hallak-ı Kâinatın künuz-u mahfiyesini onun ile keşfeder”3 insan enenin mahiyetini keşfetmesiyle, hem kendi mahiyetini hem de kâinatın sırlarını fehmedip; bu şuurla da yaratıcısını bulmak ve bilmekte ve Onu tanımaktadır. Asıl gaye budur. Bu son derece kıymetli emanet vasıtasıyla açılan manalar ışığında insan kendisine verilen yüksek makam ve rütbesinin farkına varmalı ve asli vazifesini bilmelidir.
Ene ile birlikte insana verilen bin cihazat da emanettir. Cenab-ı Hak, insanı adeta yed-i emin olarak seçmiş ve bu paha biçilmez emanetleri biz insanlara teslim etmiştir. İnsan olarak vazifemiz, bu emanetleri veriliş gayesine göre, Onun rızası dairesinde kullanmaktır. “Evet, insana verilen bütün cihazat-ı acibe, bu ehemmiyetsiz hayat-ı dünyeviye için değil, belki pek ehemmiyetli bir hayat-ı bakiye için verilmişler.”4 İnsana enfüsi âleminde verilen emanetlerin başında hayat, ömür, ruh, kalb, akıl, hayal, vicdan, göz, kulak, burun, dil, el, ayak, velhasıl bütün azalarımız, duygularımız ve hislerimizi sayabiliriz. Büyük bir donanıma sahip olan insan, kendisine verilen bu emanetler nimetini yerli yerinde yani rıza dairesinde kullanmakla mükelleftir. “İnsana verilen kalb, sır, ruh, akıl hattâ hayal ve sair kuvvelerin hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirerek, herbiri kendine lâyık hususî bir vazife-i ubudiyet ile meşgul olmaktadır.”5 Yoksa emanete ihanet edecektir. “Hayat-ı ebediye esasatını ve saadet-i uhreviye levazımatını tedarik etmek için verilen akıl, kalb, göz ve dil gibi güzel hediye-i Rahmaniyeyi cehennem kapılarını açacak çirkin bir surete çevirecektir”6 “Ona verilen bütün cihazat ve âlât ve letaif, ondan şikâyet ederek haşirde onun aleyhinde şehadet edeceklerdir ve davacı olacaklardır”7 Çünkü “Her bir insanda her bir latifenin ayrı ayrı vazife-i ubudiyetleri var; ayrı ayrı lezzetleri elemleri var”8 Dolayısıyla, “Cenab-ı Hakkın sana in’am ettiği vücudun, cismin, azaların, malın ve hayvanatın ibahedir, temlik değildir. Yani, istifaden için kendi mülkünü senin eline vermiş, istifade et diye ibahe etmiş. Aynen bunun gibi; Cenab-ı Hak sana ibahe suretinde verdiği hayatı intihar ile hâtime çekemezsin, gözünü çıkaramazsın ve manen gözü kör etmek demek olan gözü verenin rızası haricinde harama sarf edemezsin. Ve hâkeza kulağı ve dili ve bunlar gibi cihazatı harama sarf etmekle manen öldüremezsin.
İnsana enfüsi dairede verilen emanetlerin yanında bir de afaki dairede verilen emanetler var ki, paha biçilmez kıymeti haizdirler. Bunların en mühimleri iman, İslamiyet, insaniyet, Kur’an-ı Hâkim, gençlik, eş, dost, evlat, mal, mülk gibi nimetlerdir. Günümüz insanına da Risale-i Nur gibi şaheser bir nimet emanet verilmiştir. Bu sebeple bütün bu emanetlerin şükrünü eda etmek ve sahib-i hakikisi yolunda sarf etmekle, insanın kâr içinde kâr kazanacağını Risale-i Nur yoluyla üstad Bediüzzaman Hazretleri müjde vermektedir. Bu vesileyle, yeni yıla girerken emanet muhasebesini unutmamalıyız.
“Yâ Rab! Kusurumuzu affet, bizi kendine kul kabul et, emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl. Âmîn.”
Dipnotlar:
1- Sözler 605, 2- age.605, 3- age.606, 4- age.361, 5- age.359, 6- age.44, 7- age.361, 8- age.360